Altay Yaratılış Destanı
publish: 2020-04-05 08:50:13
Category: Edebiyat
Varlık adına hiçbir şey yaratılmamışken, sadece Tanrı Kayra Han ve onun kutsal saydığı uçsuz bucaksız su vardı. Tanrı Kayra Han, varlığın tek gören gözü, su ise ona eşlik edip görünen biricik varlıktı.
Gülen ay, parlak gökyüzü, ışık saçan yıldızlar ve gündüzün tacı güneş henüz yaratılmamıştı. Tanrı Kayra Han, varlığın başlangıcı ve insanoğlunun yaratılmasını isteyen yüce Tanrı olarak bu uçsuz bucaksız suda çok sıkılıyordu. Bir şeyler yaratmak, varlıktaki güzellikleri görmek ve göstermek istiyordu.
O, bu halde derin düşüncelere dalmışken suda bazı parıltıların ortaya çıktığını fark etti. Bu, Ak Ana denilen bir kadının hayaliydi. Kayra Han onu hemen tanıdı. O, bir varlık olmamasına rağmen Tanrı Kayra Han’ın düşünce dünyasında var ettiği kutsal bir kadındı ve zaman zaman Kayra Han’a ilham vermekteydi.
Ak Ana "yarat" deyip suya gömüldü. Bunun üzerine Kayra Han, kendinden ilham alarak kendine benzer bir varlık yarattı. Yarattığı varlığa "Kişi” adını koydu. Kayra Han'la Kişi, sonsuz suyun gökyüzünde, iki muhteşem kaz gibi rahatça uçmaya koyuldular. Fakat Kişi bundan sıkıldı, yoruldu. Değişik bir şey yapmak istedi. İlk önce cüretle kendini yaratandan yükseklere uçmak istedi. Onun bu duygusunu anlayan Tanrı Kayra Han, Kişiden uçma yeteneğini aldı. Kişi suya doğru battı. Aslında ne kadar aciz ve Kayra Han'ın yardımına muhtaç olduğunu gördü. Aslında bütün gücünün Kayra Han'dan geldiğini anladı. Boğulmak üzereyken Kayra Han’dan özür dileyip yardım istedi. Onu bağışlayan Tanrı Kayra Han, “Uç” emrini vererek sudan çıkıp bir yıldıza oturarak boğulmaktan kurtulmasını sağladı.
Kişi utanç içinde ve başı öne eğikti. Ona acıyan Tanrı Kayra Han, Kişi’nin artık uçamayacağını gördü. Engin merhametiyle ona acıdı. Böylece ayağını basıp yaşayabileceği bir yer olması için Dünya'yı yaratmaya karar verdi. Bunu yapmak için Kişiye suyun altına girerek bir avuç toprak almasını emretti. Fakat kötü tabiatı onu, bu işi yaparken de kötülüğe sevk etti.
Tanrı'nın gücüne erişebileceğini düşünerek, toprağın bir kısmını ağzının bir köşesinde saklayarak ileride kendisi için gizli bir dünya yaratmayı düşündü. Avucundaki toprağı ise Kayra Han’ın emriyle su yüzüne serptiğinde Tanrı Kayra Han, "büyü” diye seslendi. Böylece toprak, Dünya oluverdi. Ancak Tanrı'nın emrini duyan her itaatkâr varlık onun emirlerini anında yerine getirdiğinden "büyü” sesini duyan Kişi’nin ağzındaki toprak da büyümeye başladı. O kadar büyüdü ki Tanrı Kişi'ye “tükür” emrini vermese neredeyse boğulacaktı. Kişi tekrar Tanrı Kayra Han’a yalvararak af diledi, ağladı, sızladı. Kayra Han’ın merhametine sığındı. Onun feryatlarına dayanamayan merhametli Tanrı Kayra Han, bir kez daha büyüklüğünü göstererek Kişi'yi bağışladı.
Gerçekte Kayra Han'ın tasarladığı dünya, pürüzsüz, dümdüz ve Kişioğulları için zorluklardan uzak, rahat bir dünya olacaktı. Fakat Kişi’nin ağzından dökülen ıslak toprak, Dünya’ya saçılarak bataklık ve tepelerle dolmasına neden oldu. Buna öfkelenen Tanrı, Kişi’yi kendi ışıklı dünyasından kovdu. Ona Erlig yani Şeytan adını verdi. Erlig artık söz dinlemez, her şeye başkaldıran kötü bir varlık haline geldi. Kendini Tanrıya eşit görüyor, çeşitli tılsımlı ve büyülü güçlerle Tanrının kudretine erişebileceğini iddia ediyordu.
Dünyada Erlig’den uzak yeni bir düzen kurmak isteyen Tanrı Kayra Han, dokuz dallı bir ağaç yaratarak her birinin altında bir adam peyda etti. Bunlar ileride dünyada çoğalacak dokuz insan soyunun atalarıydı. Dalların uzayıp gittiği yerlerse, bu insan soylarının ülkelerini oluşturdu. Dalların birleştiği ağaç gövdesi de onların Tanrıya bağlılıklarını ve aynı soydan olmalarını temsil ediyordu.
Yeryüzünün yeni insanları iyi ve mutluydular. Birbirleriyle iyi geçiniyorlardı. Birbirlerine sürekli yardım ediyorlardı. Erlig onları uzaktan kıskançlıkla izliyordu. Tanrı’nın onlara ne kadar değer verdiğini görerek öfkeden yerinde duramıyordu. Ancak çok iyi biliyordu ki Tanrı Kayra Han izin vermedikçe onların bu mutluluğunu bozamazdı. Yalvarıp yakararak Tanrı Kayra Han’dan onları kendisine vermesini istedi. Kayra Han bunu kesinlikle reddetti. Ancak uygun bir zamanda Tanrıya yaklaşarak hiç değilse onları yoldan çıkarmak için kendisine izin ve kudret verilmesini istedi.
Yarattığı insanları çok seven ve onlara güvenen Tanrı, böyle bir gücü verse de Şeytan’ın onları yoldan çıkaramayacağını söyledi. Şeytan ise Tanrı’nın adaletine sığınarak kendisine bu fırsatı tanımasını diledi. Kendi sınırsız gücünü ve sonunda mutlaka iyiliğin kazanacağını bilen Tanrı Kayra Han, ona sadece zorlamadan insanlara yaklaşma iznini verdi. Kötülüğe yatkın olan Şeytan ise, kendince insanları nasıl yoldan çıkarabileceğini biliyordu. Erlig yani Şeytan, her fırsatta onlara yaklaşıyor, birbirleri hakkında yalanlar uydurarak birbirlerine düşürmek istiyordu. Onlara diğerlerini ezerek yönetmenin zevkli bir şey olduğunu söylüyor, her birine en güçlü olduğu duygusunu aşılamak istiyordu. İlk önce Erlig’e yüz vermeyen insanlar, zamanla düşüncesizlikle ona kandılar. Birbirlerine kötü davrandılar. Hatta bazıları bazılarını öldürmeye kalkarak yeryüzünde ilk kanı döktüler. Ellerindekilerle yetinmeyerek diğerlerinin hakkına saldırdılar. Her şeyin kendilerine ait olmasını ve diğerlerinin kendilerine itaat etmesini istediler.
Kayra Han, şeytana kapılan bu insanların ahlaksızlığına kızarak onları kendi hallerine terk etti. Erlig’i tekrar lanetleyip toprak altında karanlık dünyalara gönderdi. Kendisi için de göğün on yedinci katında nurlu bir âlem yaratarak kendi huzurlu dünyasına tekrar döndü. Merhametinden dolayı insanları büsbütün başıboş bırakmamak için de zaman zaman kendi katından, onlara doğru yolu göstermek için melekler gönderdi. Erlig, Tanrı Kayra Hân'ın âlemini görerek onun ihtişamına hayran kaldı. Kendisinin de böyle bir âlemi olmasını murat etti. Tanrıya bin bir yalvarış ve yakarışla kendisinin de böyle bir âlem yaratması için izin istedi. Merhametli Tanrı, onun bu yalvarışlarına dayanamayarak kısa bir süre için böyle bir âlem yaratmasına müsaade etti. Ancak içindeki kötülüğü bir türlü yenemeyen Erlig, yanında kandırdığı kötü ruhlarla beraber, gökle yer arasında bir âlemde, Tanrı Kayra Han’ın insanlarından daha rahat bir yaşam sürmekteydi. Bu durum Kayra Han’ın canını sıktı. Erlig’in kötülük dolu dünyasını yıkmak için oraya, kahraman melek Mandişere’yi gönderdi. O, kuvvetli kargısıyla kötülerin gökyüzüne vurarak şiddetli yıldırımların oluşmasına neden oldu. Korkunç gürültüler arasında kötülerin dünyasını mahvederek onların Kayra Han ile iyi insanlar arasından çekilmesini sağladı. Paramparça olan bu dünya, Erlig ve insanlar için yaratılan ilk dünyanın üstüne yıkıldı. İri, kötü dünya parçaları yeryüzünün şeklini iyice bozdu. Eski düz dünya, yüksek dağlar, derin çukurlar, uçsuz bucaksız vadiler ve ormanlarla dolmuştu.
Tanrı Kayra Han, Erlig’i, Dünya’nın en alt katmanına sürdü. Orada ne güneş ne ay ne de yıldızların ışığı vardı. Tanrı Erlig’e dünyanın sonuna kadar orada kalmayı emretti. Tanrı Kayra Han, hâlâ göğün on yedinci katında, tüm dünyayı ve kâinatı idare etmektedir. Diğer gök katmanlarının yedinci katında Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır. Böylece Tanrı Kayra Han, iyi insanların hallerini mutlulukla izlemekte, kötü insanlara ise kızarak cezalandıracağı günü beklemektedir. (Gökdağ ve Üçüncü, 2015: 19-24)
Gülen ay, parlak gökyüzü, ışık saçan yıldızlar ve gündüzün tacı güneş henüz yaratılmamıştı. Tanrı Kayra Han, varlığın başlangıcı ve insanoğlunun yaratılmasını isteyen yüce Tanrı olarak bu uçsuz bucaksız suda çok sıkılıyordu. Bir şeyler yaratmak, varlıktaki güzellikleri görmek ve göstermek istiyordu.
O, bu halde derin düşüncelere dalmışken suda bazı parıltıların ortaya çıktığını fark etti. Bu, Ak Ana denilen bir kadının hayaliydi. Kayra Han onu hemen tanıdı. O, bir varlık olmamasına rağmen Tanrı Kayra Han’ın düşünce dünyasında var ettiği kutsal bir kadındı ve zaman zaman Kayra Han’a ilham vermekteydi.
Ak Ana "yarat" deyip suya gömüldü. Bunun üzerine Kayra Han, kendinden ilham alarak kendine benzer bir varlık yarattı. Yarattığı varlığa "Kişi” adını koydu. Kayra Han'la Kişi, sonsuz suyun gökyüzünde, iki muhteşem kaz gibi rahatça uçmaya koyuldular. Fakat Kişi bundan sıkıldı, yoruldu. Değişik bir şey yapmak istedi. İlk önce cüretle kendini yaratandan yükseklere uçmak istedi. Onun bu duygusunu anlayan Tanrı Kayra Han, Kişiden uçma yeteneğini aldı. Kişi suya doğru battı. Aslında ne kadar aciz ve Kayra Han'ın yardımına muhtaç olduğunu gördü. Aslında bütün gücünün Kayra Han'dan geldiğini anladı. Boğulmak üzereyken Kayra Han’dan özür dileyip yardım istedi. Onu bağışlayan Tanrı Kayra Han, “Uç” emrini vererek sudan çıkıp bir yıldıza oturarak boğulmaktan kurtulmasını sağladı.
Kişi utanç içinde ve başı öne eğikti. Ona acıyan Tanrı Kayra Han, Kişi’nin artık uçamayacağını gördü. Engin merhametiyle ona acıdı. Böylece ayağını basıp yaşayabileceği bir yer olması için Dünya'yı yaratmaya karar verdi. Bunu yapmak için Kişiye suyun altına girerek bir avuç toprak almasını emretti. Fakat kötü tabiatı onu, bu işi yaparken de kötülüğe sevk etti.
Tanrı'nın gücüne erişebileceğini düşünerek, toprağın bir kısmını ağzının bir köşesinde saklayarak ileride kendisi için gizli bir dünya yaratmayı düşündü. Avucundaki toprağı ise Kayra Han’ın emriyle su yüzüne serptiğinde Tanrı Kayra Han, "büyü” diye seslendi. Böylece toprak, Dünya oluverdi. Ancak Tanrı'nın emrini duyan her itaatkâr varlık onun emirlerini anında yerine getirdiğinden "büyü” sesini duyan Kişi’nin ağzındaki toprak da büyümeye başladı. O kadar büyüdü ki Tanrı Kişi'ye “tükür” emrini vermese neredeyse boğulacaktı. Kişi tekrar Tanrı Kayra Han’a yalvararak af diledi, ağladı, sızladı. Kayra Han’ın merhametine sığındı. Onun feryatlarına dayanamayan merhametli Tanrı Kayra Han, bir kez daha büyüklüğünü göstererek Kişi'yi bağışladı.
Gerçekte Kayra Han'ın tasarladığı dünya, pürüzsüz, dümdüz ve Kişioğulları için zorluklardan uzak, rahat bir dünya olacaktı. Fakat Kişi’nin ağzından dökülen ıslak toprak, Dünya’ya saçılarak bataklık ve tepelerle dolmasına neden oldu. Buna öfkelenen Tanrı, Kişi’yi kendi ışıklı dünyasından kovdu. Ona Erlig yani Şeytan adını verdi. Erlig artık söz dinlemez, her şeye başkaldıran kötü bir varlık haline geldi. Kendini Tanrıya eşit görüyor, çeşitli tılsımlı ve büyülü güçlerle Tanrının kudretine erişebileceğini iddia ediyordu.
Dünyada Erlig’den uzak yeni bir düzen kurmak isteyen Tanrı Kayra Han, dokuz dallı bir ağaç yaratarak her birinin altında bir adam peyda etti. Bunlar ileride dünyada çoğalacak dokuz insan soyunun atalarıydı. Dalların uzayıp gittiği yerlerse, bu insan soylarının ülkelerini oluşturdu. Dalların birleştiği ağaç gövdesi de onların Tanrıya bağlılıklarını ve aynı soydan olmalarını temsil ediyordu.
Yeryüzünün yeni insanları iyi ve mutluydular. Birbirleriyle iyi geçiniyorlardı. Birbirlerine sürekli yardım ediyorlardı. Erlig onları uzaktan kıskançlıkla izliyordu. Tanrı’nın onlara ne kadar değer verdiğini görerek öfkeden yerinde duramıyordu. Ancak çok iyi biliyordu ki Tanrı Kayra Han izin vermedikçe onların bu mutluluğunu bozamazdı. Yalvarıp yakararak Tanrı Kayra Han’dan onları kendisine vermesini istedi. Kayra Han bunu kesinlikle reddetti. Ancak uygun bir zamanda Tanrıya yaklaşarak hiç değilse onları yoldan çıkarmak için kendisine izin ve kudret verilmesini istedi.
Yarattığı insanları çok seven ve onlara güvenen Tanrı, böyle bir gücü verse de Şeytan’ın onları yoldan çıkaramayacağını söyledi. Şeytan ise Tanrı’nın adaletine sığınarak kendisine bu fırsatı tanımasını diledi. Kendi sınırsız gücünü ve sonunda mutlaka iyiliğin kazanacağını bilen Tanrı Kayra Han, ona sadece zorlamadan insanlara yaklaşma iznini verdi. Kötülüğe yatkın olan Şeytan ise, kendince insanları nasıl yoldan çıkarabileceğini biliyordu. Erlig yani Şeytan, her fırsatta onlara yaklaşıyor, birbirleri hakkında yalanlar uydurarak birbirlerine düşürmek istiyordu. Onlara diğerlerini ezerek yönetmenin zevkli bir şey olduğunu söylüyor, her birine en güçlü olduğu duygusunu aşılamak istiyordu. İlk önce Erlig’e yüz vermeyen insanlar, zamanla düşüncesizlikle ona kandılar. Birbirlerine kötü davrandılar. Hatta bazıları bazılarını öldürmeye kalkarak yeryüzünde ilk kanı döktüler. Ellerindekilerle yetinmeyerek diğerlerinin hakkına saldırdılar. Her şeyin kendilerine ait olmasını ve diğerlerinin kendilerine itaat etmesini istediler.
Kayra Han, şeytana kapılan bu insanların ahlaksızlığına kızarak onları kendi hallerine terk etti. Erlig’i tekrar lanetleyip toprak altında karanlık dünyalara gönderdi. Kendisi için de göğün on yedinci katında nurlu bir âlem yaratarak kendi huzurlu dünyasına tekrar döndü. Merhametinden dolayı insanları büsbütün başıboş bırakmamak için de zaman zaman kendi katından, onlara doğru yolu göstermek için melekler gönderdi. Erlig, Tanrı Kayra Hân'ın âlemini görerek onun ihtişamına hayran kaldı. Kendisinin de böyle bir âlemi olmasını murat etti. Tanrıya bin bir yalvarış ve yakarışla kendisinin de böyle bir âlem yaratması için izin istedi. Merhametli Tanrı, onun bu yalvarışlarına dayanamayarak kısa bir süre için böyle bir âlem yaratmasına müsaade etti. Ancak içindeki kötülüğü bir türlü yenemeyen Erlig, yanında kandırdığı kötü ruhlarla beraber, gökle yer arasında bir âlemde, Tanrı Kayra Han’ın insanlarından daha rahat bir yaşam sürmekteydi. Bu durum Kayra Han’ın canını sıktı. Erlig’in kötülük dolu dünyasını yıkmak için oraya, kahraman melek Mandişere’yi gönderdi. O, kuvvetli kargısıyla kötülerin gökyüzüne vurarak şiddetli yıldırımların oluşmasına neden oldu. Korkunç gürültüler arasında kötülerin dünyasını mahvederek onların Kayra Han ile iyi insanlar arasından çekilmesini sağladı. Paramparça olan bu dünya, Erlig ve insanlar için yaratılan ilk dünyanın üstüne yıkıldı. İri, kötü dünya parçaları yeryüzünün şeklini iyice bozdu. Eski düz dünya, yüksek dağlar, derin çukurlar, uçsuz bucaksız vadiler ve ormanlarla dolmuştu.
Tanrı Kayra Han, Erlig’i, Dünya’nın en alt katmanına sürdü. Orada ne güneş ne ay ne de yıldızların ışığı vardı. Tanrı Erlig’e dünyanın sonuna kadar orada kalmayı emretti. Tanrı Kayra Han, hâlâ göğün on yedinci katında, tüm dünyayı ve kâinatı idare etmektedir. Diğer gök katmanlarının yedinci katında Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır. Böylece Tanrı Kayra Han, iyi insanların hallerini mutlulukla izlemekte, kötü insanlara ise kızarak cezalandıracağı günü beklemektedir. (Gökdağ ve Üçüncü, 2015: 19-24)