Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish Redhouse

English Turkish Redhouse
SHORT STORY : English Turkish Redhouse

hikâye, öykü

SHORT WAVE : English Turkish Redhouse

adyokısa dalga

SHORT-CIRCUIT : English Turkish Redhouse

short-cir.cuitşôrtsır'kît fiil
kısa devre yapmak.
(aradaki şeyleri) atlayıp geçmek

SHORT-COMING : English Turkish Redhouse

short-com.ingşôrt'k^mîng isim kusur, eksik, noksan

SHORT-TERM : English Turkish Redhouse

short-termşôrt'tırm' sıfat kısa vadeli

SHORTAGE : English Turkish Redhouse

short.ageşôr'tîc isim eksiklik; kıtlık

SHORTCHANGE : English Turkish Redhouse

short.changeşôrt'çeync fiil
(birine) paranın üstünü eksik olarak vermek.
(birini) (bir şeyden) mahrum bırakmak; (birine) (bir şeyi) gerekli miktarda vermemek

SHORTCUT : English Turkish Redhouse

short.cutşôrt'k^t isim kestirme, kestirme yol

SHORTEN : English Turkish Redhouse

short.enşôr'tın fiil kısaltmak; kısalmak

SHORTENING : English Turkish Redhouse

short.en.ingşôr'tınîng isim (hamur yapımında kullanılan) katı yağ

SHORTHAND : English Turkish Redhouse

short.handşôrt'händ isim stenografi, steno

SHORTHANDED : English Turkish Redhouse

short.hand.edşôrt'händîd sıfat bakınız be shorthanded

SHORTLIVED : English Turkish Redhouse

short.livedşôrt'layvd, şôrt'lîvd sıfat kısa ömürlü

SHORTLY : English Turkish Redhouse

short.lyşôrt'li zarf
kısa bir zamanda.
az bir mesafeden sonra: It's shortly beyond that house. O evin biraz ötesinde.
kısaca, az ve öz bir şekilde.
ters bir şekilde

SHORTNESS : English Turkish Redhouse

short.nessşôrt'nîs isim
kısalık.
kısa boyluluk.
terslik, sertlik.
eksiklik

SHORTS : English Turkish Redhouse

shortsşôrts isim, çoğul
şort.
(erkek için) külot

SHORTSIGHTED : English Turkish Redhouse

short.sight.edşôrt'say'tîd sıfat
miyop.
öngörüsü olmayan

SHORTWAVE : English Turkish Redhouse

short.waveşôrt'weyv' isim kısa dalga

SHOT : English Turkish Redhouse

shotşat isim
(mermi, roket için) atım, atış; (top için) vuruş; (top için) şut.
(çifte namlulu av tüfeği için) saçma.
spor gülle.
konuşma dili fırsat.
sinema çekim.
konuşma dili fotoğraf.
iğne, iğne yoluyla verilen ilaç: He got a shot. İğne oldu

SHOT PUT : English Turkish Redhouse

spor
gülle atma.
gülle atışı

SHOTGUN : English Turkish Redhouse

shot.gunşat'g^n isim
çifte, çifte namlulu av tüfeği.
tek bir oda genişliğinde bütün odaları arka arkaya sıralanan ev

SHOULD : English Turkish Redhouse

shouldşûd yardımcı fiil
Manevi zorunluluk gösterir: I think I should go. Gitsem iyi olur galiba. Why shouldn't I go? Niçin gitmeyeyim. You should have said "No!" "Hayır!" demeliydin. How should she have known he was a rogue? Serseri olduğunu ne bilsindi.
İhtimal gösterir: The weather should be nice. Herhalde hava güzel olur.
Bazı şartlı cümlelerde kullanılır: You can use the house should the weather turn bad. Hava bozarsa evden yararlanabilirsiniz.
Şaşkınlık belirtir: At that moment who should telephone but Mehmet himself! O an kim telefon etse beğenirsin? Mehmet'in ta kendisi!
Gelecek zamanı göstermek için kullanılır: He said he should go. Gideceğini söyledi.
Olumluyken olumsuz bir anlam gösterir: She should worry, with her good looks! O güzelliğiyle endişe etmesine hiç gerek yok aslında!

SHOULDER : English Turkish Redhouse

shoul.derşol'dır isim
omuz.
dağ yamacının üst bölümü.
kasaplık kürek, kürek eti.
banket. fiil
omzuna almak, omzuna vurmak, omuzlamak.
(bir işi, bir görevi) yüklenmek, omuzlamak.
omuzlamak, omzuyla itmek

SHOULDER BAG : English Turkish Redhouse

omuz çantası

SHOULDER BLADE : English Turkish Redhouse

kürek kemiği