English Turkish Redhouse
SMALL : English Turkish Redhouse
smallsmôl sıfat
küçük; ufak.
cömertlikten yoksun, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen, çok bencil. isim bakınız smalls
SMALL ARMS : English Turkish Redhouse
hafif silahlar
SMALL CHANGE : English Turkish Redhouse
ozuk para, bozukluk
SMALL FRY : English Turkish Redhouse
çoğul
çocuklar, ufaklıklar.
önemsiz kimseler
SMALL HOURS : English Turkish Redhouse
gece yarısından sonraki üç dört saat
SMALL INTESTINE : English Turkish Redhouse
incebağırsak
SMALL OF THE BACK : English Turkish Redhouse
sırtın en dar kısmı
SMALL TALK : English Turkish Redhouse
havadan sudan konuşma, hoşbeş
SMALL-MINDED : English Turkish Redhouse
small-mind.edsmôl'mayn'dîd sıfat
cömertlikten yoksun, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen, çok bencil.
dar kafalı
SMALL-TIME : English Turkish Redhouse
small-timesıfat ikinci derecede, üçüncü sınıf, ufak çapta
SMALLPOX : English Turkish Redhouse
small.poxsmôl'paks isim çiçek hastalığı, çiçek
SMALLS : English Turkish Redhouse
İngiliz İngilizcesi, çoğul, konuşma diliiç çamaşırı, çamaşır
SMARMY : English Turkish Redhouse
smarm.ysmar'mi sıfat, İngiliz İngilizcesi, konuşma dili yağcı, pohpohlayıcı
SMART : English Turkish Redhouse
smartsmart sıfat
zeki, akıllı.
şık; zarif.
hızlı (bir şey).
kuvvetli (bir şey).
incitici, kırıcı, acı (söz).
arsızca ve zekâ dolu (bir şey)
SMART ALECK : English Turkish Redhouse
ukala, bilgiç; kendini bir şey zanneden kimse
SMARTASS : English Turkish Redhouse
smart.asssmart'äs isim, sıfat, argo ukala, bilgiç
SMARTEN : English Turkish Redhouse
smart.ensmar'tın fiil bakınız smarten someone up smarten a place up
SMARTEN A PLACE UP : English Turkish Redhouse
irine/bir yere çekidüzen vermek
SMARTEN SOMEONE UP : English Turkish Redhouse
irine/bir yere çekidüzen vermek
SMASH : English Turkish Redhouse
smashsmäş fiil
paramparça etmek; paramparça olmak, tuzla buz olmak.
(in) (kuvvetli bir darbeyle) kırmak.
through (bir şeyi) (kuvvetle) atarak (başka bir şeyi) kırmak.
(up) mahvetmek; dağıtmak; tarumar etmek.
spor smaçlamak, smaç vurmak, smaç yapmak. isim
kuvvetli bir yumruk/darbe.
küt sesi.
paramparça olma.
şangırtı.
(iki taşıt arasındaki) çarpışma.
iflas.
büyük hit, büyük sükse yapan film veya müzik parçası.
spor smaç
SMASH SOMEONE'S FACE IN : English Turkish Redhouse
irinin façasını almak, birinin çenesini dağıtmak: I'll smash your face in! Façanı alırım ha!
SMASHING : English Turkish Redhouse
smash.ingsmäş'îng sıfat harika, süper
SMASHUP : English Turkish Redhouse
smash.upsmäş'^p isim
(iki taşıt arasındaki) çarpışma.
çöküş; iflas
SMATTERING : English Turkish Redhouse
smat.ter.ingsmät'ırîng isim (belirli bir konuda) azıcık bir bilgi: She has a smattering of Greek. Azıcık Rumcası var
SMEAR : English Turkish Redhouse
smearsmîr fiil
on/with (yağlı, kolayca dağılan veya yapışkan bir şeyi) (bir yere) sürmek.
bulaştırmak: You've smeared these lines so much I can't read them. Bu satırlara elini o kadar sürüp kurşunu bulaştırmışsın ki okuyamıyorum.
bulaşmak.
e leke sürmek,
i lekelemek,
i karalamak, (birinin elinde delil yokken) (başkasına) suç yüklemek.
tamamıyla yenmek, ezmek, işini bitirmek. isim
(yağlı veya yapışkan bir şeyin yaptığı) leke.
karalama, delile dayanmayan suçlama
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani