Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish Redhouse

English Turkish Redhouse
THANK GOODNESS! : English Turkish Redhouse

Allaha şükür!

THANK HEAVEN! : English Turkish Redhouse

Çok şükür!

THANK ONE'S LUCKY STARS : English Turkish Redhouse

kendini çok şanslı saymak, şükretmek: You can thank your lucky stars you didn't go. Gitmediğine şükretmelisin

THANK ONE'S STARS : English Turkish Redhouse

kendini çok şanslı saymak, şükretmek: You can thank your lucky stars you didn't go. Gitmediğine şükretmelisin

THANK YOU. : English Turkish Redhouse

Teşekkür ederim./Sağ olun./Mersi

THANKFUL : English Turkish Redhouse

thank.fulthängk'fıl sıfat
minnet dolu, şükran dolu; minnettar, müteşekkir.
Memnuniyet belirtir: I'm thankful she wasn't there then. İyi ki o zaman orada değildi o

THANKLESS : English Turkish Redhouse

thank.lessthängk'lîs sıfat
kimsenin takdir etmediği, takdire layık görülmeyen (iş): That's a thankless task. Öyle bir iş ki onu yapana teşekkür etmek kimsenin aklından geçmez.
nankör (kimse)

THANKS : English Turkish Redhouse

thanksthängks isim, çoğul bakınız Thanks! Thanks a lot! Many thanks! thanks to express one's thanks return thanks offer thanks

THANKS A LOT! : English Turkish Redhouse

Çok teşekkür!/Çok mersi!

THANKS TO : English Turkish Redhouse

sayesinde: Thanks to you we've gotten this done. Sayende bunu bitirdik

THANKS! : English Turkish Redhouse

konuşma diliTeşekkürler!/Mersi!

THANKSGIVING : English Turkish Redhouse

thanks.giv.ingthängks.gîv'îng isim şükran, şükür, şükretme

THANKSGIVING DAY : English Turkish Redhouse

Şükran günü

THAT : English Turkish Redhouse

thatdhät, dhıt zamir (those)
o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After that he went to bed. Ondan sonra yatağa girdi. The best yarn is that spun by hand. En iyi iplik elle bükülendir. He's one of those who think that they know everything. Her şeyi bildiğini zannedenlerden biri o.
öyle: "Is he clever?" "That he is." "Zeki mi?" "Öyledir."
ki: Are you the man that invented the cotton gin? Çırçırı icat eden adam siz misiniz? sıfat (those) o: Where's that cat? O kedi nerede? bağlaç ki: He's drunk so much that he can't see straight. O kadar içti ki doğru dürüst göremiyor. He made it clear that he wouldn't come. Gelmeyeceğini açık seçik belirtti. She can come provided that she doesn't make trouble. Mesele çıkartmaması şartıyla gelebilir

THAT CAT HAS BEEN UP TO HER OLD TRICKS. : English Turkish Redhouse

O kedi yine marifetini göstermiş

THAT CHILD KNOWS A TRICK OR TWO. : English Turkish Redhouse

O çocuk ne kurnazdır!

THAT GLASS OF BEER'S GOT QUITE A HEAD ON IT. : English Turkish Redhouse

O bardaktaki biranın üstünde çok köpük var

THAT IS NOT WHAT I BARGAINED FOR. : English Turkish Redhouse

Ne umuyordum, ne buldum

THAT IS TO SAY .... : English Turkish Redhouse

Yani
..: That is to say you're not coming? Yani gelmiyorsun, öyle mi?

THAT SETTLES IT! : English Turkish Redhouse

Tamam! (Genellikle kızınca söylenir.)

THAT SPEAKS VOLUMES. : English Turkish Redhouse

O çok şey ifade ediyor

THAT STORY WON'T WASH. : English Turkish Redhouse

O masalı kimse yutmaz

THAT TAKES THE CAKE! : English Turkish Redhouse

Aşk olsun!

THAT WAS A CLOSE SHAVE! : English Turkish Redhouse

Kıl payı kurtulduk!

THAT WAS JUST WHAT THE DOCTOR ORDERED. : English Turkish Redhouse

Canıma değdi