Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish Redhouse

English Turkish Redhouse
WEIGH ONE'S WORDS : English Turkish Redhouse

sözü tartmak, düşünerek konuşmak

WEIGH OUT : English Turkish Redhouse

tartıp ayırmak, ölçüye göre hazırlamak.
(cokey) yarıştan önce tartılmak

WEIGHING MACHINE : English Turkish Redhouse

kantar; baskül; tartı

WEIGHT : English Turkish Redhouse

weightweyt isim
ağırlık, sıklet.
tartı.
yük, sıkıntı.
etki, önem.
nüfuz, itibar

WEIGHT LIFTER : English Turkish Redhouse

halterci

WEIGHT LIFTING : English Turkish Redhouse

halter kaldırma, halter

WEIGHTLESS : English Turkish Redhouse

weight.lesssıfat ağırlıksız

WEIGHTY : English Turkish Redhouse

weight.ywey'ti sıfat
ağır.
etkili, önemli.
nüfuzlu, itibarlı

WEIR : English Turkish Redhouse

weirwîr isim su seddi, bent

WEIRD : English Turkish Redhouse

weirdwîrd sıfat
esrarengiz.
garip, acayip, tuhaf

WEIRDO : English Turkish Redhouse

weird.owir'do isim, argo çok tuhaf bir kimse, çok eksantrik kimse

WELCOME : English Turkish Redhouse

wel.comewel'kım fiil
hoş karşılamak, memnuniyetle karşılamak: He welcomed the news of his son's marriage. Oğlunun nikâh haberini hoş karşıladı.
(misafiri) nezaketle karşılamak. isim
hoş karşılama.
nezaketle karşılama. sıfat
hoş karşılanan.
hoşa giden

WELCOME SOMEONE WITH OPEN ARMS : English Turkish Redhouse

irini çok sıcak bir şekilde karşılamak

WELD : English Turkish Redhouse

weldweld fiil
kaynak yapmak, kaynak yaparak birleştirmek, kaynatmak; kaynamak.
sıkıca birleştirmek. isim
kaynak yeri.
kaynak

WELDER : English Turkish Redhouse

weld.erisim kaynakçı

WELFARE : English Turkish Redhouse

wel.farewel'fer isim
refah, mutluluk ve sağlık içinde yaşama.
yoksullara yardım

WELFARE STATE : English Turkish Redhouse

efah/gönenç devleti

WELFARE WORKER : English Turkish Redhouse

sosyal yardım görevlisi

WELL : English Turkish Redhouse

wellwel zarf
iyi; yolunda: The new computer is working well. Yeni bilgisayar iyi çalışıyor. Everything is going well. Her şey yolunda gidiyor.
iyice: Shake it well before using it. Kullanmadan önce iyice çalkalayın.
hayli: He is well on in life. Yaşı hayli ilerlemiş. All of the administrators are well past forty. Yöneticilerin hepsi kırkını hayli geçmiş. well up on the list listenin başlarında.
pekâlâ: He understood me (very) well. Beni pekâlâ anladı.
haklı olarak: You may well ask that question. O soruyu sormakta haklısın. sıfat (better, best)
iyi; yolunda: I don't feel well. Kendimi iyi hissetmiyorum. All is well. Her şey yolunda.
iyi, uygun, yerinde; elverişli (Would ile kullanılır.): It would be well to make an appointment before you go to see him. Onu görmeye gitmeden önce randevu alsanız iyi olur

WELL AND GOOD : English Turkish Redhouse

kabul, tamam, peki

WELL DONE! : English Turkish Redhouse

Aferin!/Bravo!

WELL MADE : English Turkish Redhouse

içimli, iyi yapılı

WELL TO DO : English Turkish Redhouse

zengin, hali vakti yerinde

WELL, AS I WAS SAYING .... : English Turkish Redhouse

Ha! Diyordum ki

WELL, WELL! : English Turkish Redhouse

Vah vah!/Aman efendim!/Hayret!