Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish Redhouse

English Turkish Redhouse
WHEEL SOMEONE IN : English Turkish Redhouse

(tekerlekli sandalye, bebek arabası v.b.'ndeki) birini içeri getirmek veya dışarı çıkarmak: As he slowly wheeled him in everyone in the room fell silent. Onu tekerlekli sandalyesiyle yavaş yavaş içeri sokarken odadakilerin hepsi sustu

WHEEL SOMEONE OUT : English Turkish Redhouse

(tekerlekli sandalye, bebek arabası v.b.'ndeki) birini içeri getirmek veya dışarı çıkarmak: As he slowly wheeled him in everyone in the room fell silent. Onu tekerlekli sandalyesiyle yavaş yavaş içeri sokarken odadakilerin hepsi sustu

WHEELBARROW : English Turkish Redhouse

wheel.bar.rowhwil'bero isim el arabası

WHEELBASE : English Turkish Redhouse

wheel.basehwil'beys isim, otomotiv dingil açıklığı/mesafesi

WHEELCHAIR : English Turkish Redhouse

wheel.chairhwil'çer isim tekerlekli sandalye

WHEELER-DEALER : English Turkish Redhouse

wheel.er-deal.erhwi'lırdi'lır isim, konuşma dili
(bir işi gerçekleştirmek için) kurnazca görüşmeler ve pazarlıklar yapan kimse.
iş çeviren kimse

WHEEZE : English Turkish Redhouse

wheezehwiz fiil hırıldamak, hırlamak, hırıltılı bir ses çıkarmak. isim hırıltı, hırıltılı ses

WHEEZY : English Turkish Redhouse

wheezysıfat hırıltılı, hırıldayan

WHELP : English Turkish Redhouse

whelphwelp isim
enik, encik, yavru.
küstah bir genç. fiil eniklemek, enciklemek, yavrulamak

WHEN : English Turkish Redhouse

whenhwen zarf ne zaman: When will they return? Ne zaman dönecekler? bağlaç
diğinde;
diği zaman;
ince;
diği (gün, saat v.b.): You have to get up when the bugle blows. Boru çaldığında kalkman lazım. Start when you please. İstediğin zaman başla. When Ali arrived she was still dressing. Ali vardığında hâlâ giyiniyordu. You shouldn't be thinking of such things when you're about to kick the bucket. İnsan nalları dikeceği zaman böyle şeyleri düşünmemeli. There were times when she felt like killing him. Onu öldüresi geldiği zamanlar olurdu. We'll hit the road when the sun goes down. Güneş batınca yola çıkarız. I wonder when she'll come. Ne zaman gelecek acaba? May's when the roses are at their best. Mayıs ayı tam gül zamanıdır.
diği zaman, iken,
ken: When prince regent he ruled the country well. Naip prensken ülkeyi iyi yönetti. We saw them when we were in Venice. Venedik'teyken onları gördük.
diğine göre: How can she buy a yacht when all she makes is five million liras a month? Ayda sadece beş milyon lira kazandığına göre nasıl yat alabilir?
(-mesi gerektiği) halde, iken,
ken: When she should have gotten at least three hundred million, she only got fifty million. En az üç yüz milyon lira alması gerekirken sadece elli milyon aldı.
(-mesi mümkün olduğu) halde, iken,
ken: He paid, when he could have gone in free. İçeri bedava girebileceği halde para ödedi. zamir ne zaman: Don't ask me when! Bana zamanını sorma! I don't know when. Ne zaman olacağını bilmiyorum

WHEN DID YOU SEE HIM LAST? : English Turkish Redhouse

Onu son kez ne zaman gördünüz?

WHEN EVER ...? : English Turkish Redhouse

konuşma dili(Soruyu vurgulamak için kullanılır.): When ever will you be on time? Sen ne zaman vaktinde geleceksin?

WHEN PUSH COMES TO SHOVE : English Turkish Redhouse

çok gerektiğinde

WHEN THE TIME IS RIPE : English Turkish Redhouse

zamanı gelince

WHEN YOU PLEASE : English Turkish Redhouse

ne zaman isterseniz

WHENCE : English Turkish Redhouse

whencehwens bağlaç
nereden: Send it back to the place whence it came. Onu geldiği yere geri gönder.
bu yüzden, bundan dolayı: She couldn't answer any of my juestions correctly; whence I concluded she was an impostor. Hiçbir sorumu doğru cevaplayamadı. Bu yüzden sahtekâr olduğuna karar verdim. zarf, eski nereden: Whence come you? Nereden geliyorsunuz?

WHENEVER : English Turkish Redhouse

when.ev.erhwenev'ır bağlaç ne zaman
.. ise, her
..
diğinde: Whenever I see her I think of that day. Kendisini ne zaman görsem o günü düşünürüm

WHENSOEVER : English Turkish Redhouse

when.so.ev.erhwensıwev'ır bağlaç bakınız whenever

WHERE : English Turkish Redhouse

wherehwer zarf nerede; nereye; nereden: Where do you live? Nerede oturuyorsun? Where are you going? Nereye gidiyorsun? Where'd you get that shirt? O gömleği nereden aldın? bağlaç
İsim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur: That's where she sits. Oturduğu yer orası. That's where you're wrong. O noktada yanılıyorsun. I told her where it came from. Ona onun nereden geldiğini söyledim. You haven't yet taken me where I want to go. Beni gitmek istediğim yere henüz götürmedin.
Sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur: I saw many plantations where sugarcane is grown. Şekerkamışı yetiştirilen çok plantasyon gördüm.
Zarf olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur: I have to go where she goes. Onun gittiği yere ben de gitmek zorundayım. Put it back where you found it. Onu bulduğun yere bırak. He planted acacias where he should have planted black locusts. Akasya dikilmesi gereken yere mimoza dikti. Where she's concerned, I won't give an inch. Ona gelince, hiç taviz vermeyeceğim. Where she once owned ten factories, now she only owns one. Vaktiyle on fabrikaya sahipken şimdi ancak bir fabrikası var. You can go where you please. İstediğin yere gidebilirsin. zamir nere: He's from God knows where. O nereli, Allah bilir./Nereli olduğunu Allah bilir

WHERE DO YOU HAIL FROM? : English Turkish Redhouse

Nerelisin?/Nereden geldin?

WHERE EVER ...? : English Turkish Redhouse

Nerede/Nereye/Nereden
.. Allah aşkına?: Where ever has she gotten to? O nereye gitti Allah aşkına?

WHERE IN HEAVEN HAVE YOU BEEN? : English Turkish Redhouse

Neredeydin Allah aşkına!

WHERE IT'S AT : English Turkish Redhouse

argoçok şık/çok moda olan veya çok rağbet edilen bir yer veya şey

WHERE SOMEONE IS CONCERNED : English Turkish Redhouse

-e gelince: You're very solicitous where she's concerned. Ona gelince çok ilgi gösteriyorsun

WHEREABOUTS : English Turkish Redhouse

where.a.boutshwer'ıbauts zarf nerede; nerelerde; nereden; nerelerden; nereye; nerelere: Whereabouts is he from? Nereli o? isim (birinin veya bir şeyin) bulunduğu/olduğu yer: His whereabouts remain unknown. Onun nerede olduğu hâlâ bilinmiyor