Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish Redhouse

English Turkish Redhouse
WILD BOAR : English Turkish Redhouse

yabandomuzu

WILD CARD : English Turkish Redhouse

argokendisinden ne bekleneceği kestirilemeyen kimse veya şey

WILD FLOWER : English Turkish Redhouse

kır çiçeği, yabani çiçek

WILD GOOSE : English Turkish Redhouse

yabankazı, sakarmeke

WILD HORSES COULDN'T DRAG ME THERE! : English Turkish Redhouse

Dünyada oraya gitmem!

WILD PEAR : English Turkish Redhouse

ahlat

WILD-GOOSE CHASE : English Turkish Redhouse

oşuna koşuşma; beyhude bir araış

WILDCAT : English Turkish Redhouse

wild.catwayld'kät isim amerikayabankedisi; yabankedisi

WILDERNESS : English Turkish Redhouse

wil.der.nesswîl'dırnîs isim ıssız yer/bölge, kırlar

WILDFIRE : English Turkish Redhouse

wild.firewayld'fayr isim bakınız spread like wildfire

WILDFLOWER : English Turkish Redhouse

wild.flow.erwayld'flauwır isim bakınız wild flower

WILDLIFE : English Turkish Redhouse

wild.lifewayld'layf isim yabani/yabanıl hayvanlar

WILE : English Turkish Redhouse

wilewayl isim
kurnazlık; oyun.
çoğul naz, cilve: She used her wiles to ensnare him. Onu elde etmek için tüm cazibesini kullandı

WILFUL : English Turkish Redhouse

wil.fulwîl'fıl sıfat, İngiliz İngilizcesi bakınız willful

WILL : English Turkish Redhouse

willwîl yardımcı fiil (would)
Gelecek zaman kipinde kullanılır: They will leave tomorrow. Yarın gidecekler.
İkramda bulunurken kullanılır: Will you have an apple? Elma alır mısınız?
Tercih, rıza, teklif, rica veya vaat belirtir: I won't go. Gitmeyeceğim. If you do this job well, I'll give you a raise. Bu işi iyi yaparsanız maaşınızı artıracağım.
Tekrarlanan durumları belirtir: She would sit there for hours. Orada saatlerce otururdu.
Yeterlik belirtir: Those shoes will no longer fit you. O ayakkabılar artık ayağına olmaz. It'll suit my needs. İhtiyaçlarımı karşılar.
Kuvvetli bir tahmin veya zannı belirtir: This'll be Saim. Bu Saim olmalı. You will have heard this piece of news. Bu haberi duymuşsundur.
Kaçınılmazlık belirtir: Accidents will happen! Kaza herkesin başına gelir. What God wills will come to pass. Allahın dediği olur. What will be, will be. Ne olacaksa o olur./İş olacağına varır.
Emir belirtir: The ceremony will be carried out in accordance with his Maqesty's orders. Tören, majestelerinin emirlerine göre yapılacak.
Kararlılık, ısrar veya inat belirtir: You won't do that, will you?" "Indeed I will!" "Onu yapmayacaksın, değil mi?" "Gör bak, nasıl yapacağım!" You will be rude to our guests! Misafirlerimize karşı ille bir kabalık yapacaksın! fiil istemek: Call it what you will. Ona ne demek istersen de. Let him do what he will. Ne yapmak isterse yapsın

WILL YOU GIVE THAT TO ME IN WRITING? : English Turkish Redhouse

Onu bana yazılı olarak verir misiniz?

WILL-O'-THE-WISP : English Turkish Redhouse

will-o'-the-wispwîl'ıdhıwîsp' isim
bataklıklarda gece görülen ve yakamoza benzeyen bir parıltı.
ham hayal, gerçekleşmesi imkânsız bir şey

WILLFUL : English Turkish Redhouse

will.fulwîl'fıl sıfat
isteğinde inat eden; düşüncesinde inat eden; çok bencil bir şekilde inatçı.
kasıtlı, mahsus yapılan

WILLIES : English Turkish Redhouse

wil.lieswîl'iz isim, çoğul, konuşma dili bakınız give someone the willies

WILLING : English Turkish Redhouse

will.ingwîl'îng sıfat
rıza gösteren; istekli; hevesli: He was a very willing accomplice. Suç ortağı olmaya dünden razıydı. She was a willing source of information for them. Onlara seve seve bilgi verdi. Are they willing workers? Onlar çalışmaya hevesli mi?
içten/gönülden gelen: He served him with a willing obedience. Gönülden gelen bir itaatle ona hizmet etti

WILLINGLY : English Turkish Redhouse

will.ing.lyzarf isteyerek

WILLOW : English Turkish Redhouse

wil.lowwîl'o isim söğüt

WILLOWY : English Turkish Redhouse

wil.lowysıfat fidan gibi, fidan boylu (kadın)

WILLPOWER : English Turkish Redhouse

will.pow.erwîl'pauwır isim irade, istenç

WILLY-NILLY : English Turkish Redhouse

wil.ly-nil.lywîl'inîl'i zarf ister istemez