English Turkish Redhouse
BETRAY : English Turkish Redhouse
e.traybîtrey' fiil
ihanet etmek; ele vermek.
göstermek.
aldatmak
BETRAYAL : English Turkish Redhouse
e.tray.alisim hıyanet; ele verme
BETRAYER : English Turkish Redhouse
e.tray.erisim hain, ihanet eden
BETTER : English Turkish Redhouse
et.terbet'ır sıfat (good ve well'in üstünlük derecesi)
daha iyi, daha güzel.
daha çok. zarf daha iyi bir şekilde. isim
daha iyisi.
üstünlük
BETTER AND BETTER : English Turkish Redhouse
gittikçe daha iyi
BETTER HALF : English Turkish Redhouse
konuşma dilieş, karı: Where's your better half? Eşin nerede?
BETTER LATE THAN NEVER. : English Turkish Redhouse
Hiç olmamaktansa varsın geç olsun
BETWEEN : English Turkish Redhouse
e.tweenbîtwin' edat
arasında: between Karaköy and Eminönü Karaköy ile Eminönü arasında. between the two of them ikisi arasında.
arasında, ilâ: between ten and twenty tons on ilâ yirmi ton
BETWEEN YOU AND ME : English Turkish Redhouse
laf/söz aramızda
BETWEEN YOU AND ME AND THE GATE POST : English Turkish Redhouse
söz aramızda
BETWEEN YOU AND ME AND THE LAMPPOST : English Turkish Redhouse
söz aramızda
BEVEL : English Turkish Redhouse
ev.elbev'ıl isim pah, pahlanmış kenar. fiil pahlamak
BEVELED : English Turkish Redhouse
ev.eledsıfat pahlanmış, şev
BEVERAGE : English Turkish Redhouse
ev.er.agebev'rîc isim içecek, meşrubat
BEVY : English Turkish Redhouse
ev.ybev'i isim kalabalık bir grup: That bevy of beauties made the house ring with laughter. O güzeller evi kahkahalarıyla çınlattı
BEWAIL : English Turkish Redhouse
e.wailbîweyl' fiil
e hayıflanmak.
(bir şeye) ağlamak
BEWARE : English Turkish Redhouse
e.warebîwer' fiil sakınmak, çok dikkat etmek, gözünü açmak
BEWILDER : English Turkish Redhouse
e.wil.derbîwîl'dır fiil şaşırtmak, sersemletmek
BEWILDERMENT : English Turkish Redhouse
e.wil.der.mentisim şaşkınlık
BEWITCH : English Turkish Redhouse
e.witchbîwîç' fiil
büyü yapmak.
büyülemek, cezbetmek
BEWITCHING : English Turkish Redhouse
e.witch.ingsıfat büyüleyici
BEYOND : English Turkish Redhouse
e.yondbîyand' zarf ötede; öteye. edat
ötesinde; ötesi,
den öte;
den sonra: Beyond there there's nothing but mountains. Oradan öte dağdan başka şey yok. beyond four o'clock saat dörtten sonra.
dışında: It's beyond his capability. Onun kabiliyetinin dışında.
den başka: I can do nothing beyond that. Ondan başka bir şey yapamam. isim ötesi; ötesindeki; ötesindekiler
BEYOND DOUBT : English Turkish Redhouse
kuşkusuz, şüphesiz
BEYOND MEASURE : English Turkish Redhouse
son derece
BEYOND NUMBER : English Turkish Redhouse
sayısız, sayılamaz
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani