German Turkish
BLECHEN : German Turkish
(müssen) F ödemek, tediye etmek zorunda olm.; V: parayi sökülmek; paralan bayilmak
em l. tenekeden veya sactan yapilmis
fig. ici bo§ teneke gibi ses cikaran
BLECHFLASCHE : German Turkish
l. mit. matara
(Bettnasche) buyot
ham-mer m tenekeci tokmagi
kanister m bidon, teneke
musik /fanfar mizikasi
platte/sac levha
ring m (z. B. am Ofenrohr) bilezik
schaufei / teneke faras
schere / tenekeci makasi; kesme
schmled m tenekeci
stärke / sac levha kalinligi
trichter m teneke huni
walze / sac levha had-desi
waren pl. sac levha mamuläti; teneke esya
BLECKEN : German Turkish
: die Zähne ~ dislerini göstermek
BLEI : German Turkish
(II) n l. (Metall) kursun, resas
fig. agirlik
m, n s. Bleistift. ~ gießen kursun döküp fala bakmak
BLEIBE : German Turkish
ikamet, mesken
BLEIBEN : German Turkish
l. kalmak
(übrig-) artakalmak
(in der Schlacht) sehit düsmek
(andauern) devam etm., sürmek
(bei) (beharren) direnmek, israr etm.
(bei der Sache, der Wahrheit) üstünde durmak; ayrilmamak
(aus-) gecik-mek; ewig lange irgendwo ~ kuluckaya oturmak; Wo bleibst du denn so lange? Feneri nerede söndürdün? (hum.); Wo er auch hingeht, da bleibt er e-c Ewigkeit. Gittigi yerlerde daima yillanir kalir. Es bleibt dabei! l. Kararl Sözüm sözl
(daß
..) kararlastirdigimiz gibi
.. Das bleibt unter uns! Laf aramizda kaisini nicht beim Thema ~ sadetten harice cikmak; istidrat etm.; Es bleibt alles beim alten. Esek kuyrugu gibi ne uzar ne kisa-lir. Eski hamam eski tas. Bei dem ~, was man gesagt hat. dediCi derik olm.; Wo ~ nun Ihre Versprechungen? Hani söz vürdinizdl? Ya vaatleriniz ne oldu?
d devamli, mü-te-nidi, sürekli, daimi; keine
€ Stätte haben (Bibel) yereiz yurtsuz olm.
lassen yapmamak; bir ise kansmamak; el sürmemek; oldugu gibi birakmak; Man kann das tun oder es ~. Mecburiyet yoktur. Wenn er nicht kommen will, so soll er es doch ~. Varsm gelmesini
BLEIBERGWERK : German Turkish
n kursun madeni (od. maden ocagi)
BLEICH : German Turkish
eti benzi ucmus; sapsarı, soluk, solgun, renksiz; saz benizli; ^ werden sararmak, solmak; rengi atmak (uçmak, kacmak); cehresi bozulmak;
e Furcht göz yılgınlığı
BLEICHE : German Turkish
f l. selt. sarılık, solgunluk
(Wäsche) beyazlatma, agartma
(Bleichplatz) cimenlik, cimenzar
BLEICHEN : German Turkish
tr. beyazlatmak, agartmak; intr. l. beyazlamak. ağarmak
(Farbe) solmak, sararmak
BLEICHLAUGE : German Turkish
f javel suyu
BLEICHSUCHT : German Turkish
f fakrüddem, kansızlık, kloroz
BLEICHSÜCHTIG : German Turkish
kansız, anemi
BLEIDACH : German Turkish
n kursun levha ile kapli dam
BLEIE : German Turkish
s. Blei (I)
BLEIERN : German Turkish
l. kursun(-dan mamul)
(bleifarben) kursunt
(lastend) kursun gibi agir
(Müdigkeit) son derece büyük
BLEIESSIG : German Turkish
m pharm. kursun sirkesi •glänz m min. galen(-it)
glätte / yanmis kursun; mürdesenk 9grau kursunt; kur-sun renkli; barudt 9haltl{ kursunlu
kabel n kursunlu (od. kursun kaplamali) kablo
kammer /: die
n von Venedig fr. Venedik Kursunlu Zindani
lot n §akul, cekül
mantel m kursun kaplama
oxyd n s.
glätte,
röhr n kursun boru 9«chwer kursun (od. gülle) gibi (agir)
Soldaten pl. Kspz. (oyuncak) kursun askerler
BLEISTIFT : German Turkish
m kursunkalem
halter m kalem sapi
spitzer m kalemtiras; kalem yontma makinesi; yontma
Zeichnung /kursun kalemle cizilmi^ resim; kroki
BLEIWASSER : German Turkish
n s.
essig.
weiß n ehem. kursun karbonati; üstübec; isfidac
wurz/frof. kuduzotu, disotu, seytrac
BLENDBRILLE : German Turkish
güne? gözlügü
e/
phot. diyafram
(Sonnet) güneslik
(Scheuklappen) mesin gözlük
a.mil. siper
(blindeTür, blindes Fenster usw.) sahte kapi (pen-cere v. s.)
(Stoffstreifen) bant
arch. kör kemer 9en l. (des Augenlichts berauben) körletmek; gözlerini cikar-mak; gözlerine mil cekmek
(Sonne) göz almak; gözleri kamastirmak
(bezaubem) göz baglamak; meftun etm., aldatmak; sich nicht vom äußeren Eindruck ~ lassen zevahire bakmamak; görünüse aldanmamak 9end l. göz kamastinci
alici; fevkalädß iyi; mümtaz; hatin sayi-lir; ~ weiße Zähne bembeyaz (kar gibi; pinl pinl) disler;
€ Helle göz kamastinci bir ziya; Er sieht ~ aus. Masallahl var.
en.önnung / phot. diyafram acikhgi
er m pej. göz boyayici; blöfcü, yaldizei, alayisci; gösterisi seven; gö-sterisci
laterne / hirsiz feneri
werk n l. (leere Aufmachung) gözboyama, gösteris, yaldizeilik
(Trugbild) fantasmagori
(Zauberei) sihir, büyü, füsun
(Fata Morgana) serap; ilgim salkim
(Bluff) blöf
BLENNORHÖ : German Turkish
(e) / med. blenoraji spez. belsoguklugu
BLEPHARLTIS : German Turkish
med. blefarit; göz kapaklan iltihabi
BLESSE : German Turkish
l. akitma, sakar
akitmali hayvan (at, inek)
BLEU : German Turkish
(Modefarbe) blö
BLEUEL : German Turkish
m camasir tokmagi Qen iyice dövmek; kötek atmak; pataklamak; pestilini cikarmak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani