Multilingual Turkish Dictionary

German Turkish

German Turkish
DAUERN : German Turkish

l. sürmek, devam etm., imtidat etm.
dayanmak, gitmek
(Er, sie, es) dauert mich a) Ona aclyorum; Esef (teessüf) ediyorum; Haline yananm; leim parca-lamyor; Yaziklamyorum b) (bse) Kiyamiyorum. Es dauerte nicht lange, so kam er. Aradan cok gecmeden geldi. Die Arbeit hat zwei Stunden gedauert. 1§ iki saat tuttu. lange ~ l. uzamak; uzun sürmek
dayanikli olm.; Dos schöne Geld dauerte ihn. Paraya (od. paraciklanna) kiya-madi

DAUERND : German Turkish

l. mütemadi, daimt, devamli, sürekli, inkitasiz
(ununterbrochen) artsiz arasiz; boyuna; durup dururken; sür gitsin; tekrar tekrar; mütemadiyen; biteviye
(fest) degismez, läyetegayyer, gediklt; W ir sind für ~ hierher übersiedelt. Buraya temelli geldik. ~ gibt er Einladungen. (vorwurfsvoll) Ikide birde tutar ziyafetler verir. in
er Bewegung sein devamli hareket halinde olm.; mekik dokumak; Du kommst ~ zu spät. Hep gec kalirsm. ^ im Munde führen bsi diline dolamak; virdizeban etm.;
er Wohnsitz daimt ikametgäh; ~ getan werden yapilagelmek

DAUERSCHULDVERHÄLTNISSE : German Turkish

pl.jur. daimt bore münasebetleri
Stellung fmil. sürekli mevzi
verbrechen njur. mütemadi suc
welle / permanant, perma
welienapparat m per-manant makinesi
wurst / bozulmadan uzun zaman dayanan sucuk
zustand m karar, daimtlik, deymumet

DAUMEN : German Turkish

m l. an. basparmak
techn. tirnak, mandal, ek-santrik, kam; mil dirsegi; die ~ drehen ßg. sikintidan sinek aviamak; dalga saymak; j-m den — drücken (halten) hayir dua etm.; iyiligini istemek; j-n über den ~ drehen b-ni aldatmak; j-m den ~ aufs Auge halten (od. drücken) tahakkümü altina almak
ballen m an. tenar
schraube / ortacagin iskence aleti; j-m die
n anlegen ßg. tazyik etm., sikistirmak; baski altinda tutmak

DAUNE : German Turkish

ince kustüyü; pufla
n.kissen n kustüyü yastik 9n.weich kustüyü gibi

DAUS : German Turkish

l. n Ka. bey, birli, äs
Wü. iki, du
m va. yaman herif; Ei der ^1 Was der ~/ (Hayret gösteren nidalar) David n.pr. Davut
s.stem m alti suali yildiz Davit m naut. metafora
bock m naut. kalastra

DAVON : German Turkish

l. ondan
.. uzak
bundan, ondan
(kausal) ondan dolayi
hakkmda; Weg ~/ (yekil oradan! Elini sürmel Dokunma! Was habe ich schon ^7 Bunun bana faydasi dokunurmu hie? Bundan bana ne? auf und ^ semsivis-mi$ olm.
bleiben bse elini sürmemek
fliegen ucup gitmek; dizlamak
gehen l. ayniip gitmek
(heimlich) sivismak
hüpfen (z.B. Sperlinge) seke seke gitmek
huschen siynlip gitmek
jagen intr. tabana kuvvet kacip gitmek; tr. tezkeresini eline vermek; kovmak
kommen l. bir tehlikeden kurtulmak; bsden yakasini siyirmak; selämet bulmak
(bei e-m Unfall) kazayi gecistirmek; mit dem bloßen Leben ~ sadece canini kur-tarabilmi§ olm.
lassen: Du sollst die Hände ~/ Elini sürme dedim sanal Du sollfest besser die Hände ^l ßg. Bu ise kansma!
laufen l. kacmak, firar etm.; ökcelerini basmak
(Preise) cok cabuk yükselmek
machen: sich ^ kacip gitmek; sivismak; palaman cözmek; tabanlan yaglamak; köstegi (od. ipi) kirmak; demir almak; pirla-^nak; V: payandalan cözmek; tüymek
rennen s.
laufen.
schleichen: sich ~ sessizcc sivismak (od. kacip gitmek) «stehlen: sich ~ hirsiz adimlariyle bir yerden yürü-mek; sm§mak
stieben l. (Vögel) pir etm., pirlamak

DAVOR : German Turkish

l. (lokal) önün(d)e, karsisin(d)a
bundan, ondan; ~ habe ich nicht die geringste Angst. Ondan yana hie kor-kum yok. Hüte dich —/ Sakm ha!
legen (Schloß) önüne bir kilit asmak
liegen önünde bulunmak
stehen önünde durmak

DAWIDER : German Turkish

z.va. buna (ona) karsi
reden z.va. itiraz etm

DAZIEN : German Turkish

n.pr. bist. Dacya
r m Dacyali

DAZU : German Turkish

l. buna, ona (ilaveten)
(zu diesem Zweck) bu maksatla; bunun icin
(außerdem) munzam olarak; bundan baska
(hierüber) bunun hakkında
(Gegensatz) buna karşı; noch ~ fazla olarak; üstelik; üstüne üstlük; da, de; ~ gehört Zeit. Bu, cok zaman ister. Buna cok zaman läzim. ~ kommt buna ilaveten; bir de; arm und noch kränklich ~ hem fakir hem de hastalikli; ~ wird es nicht kommen.
iş oralara varmayacak; iş o raddeye gelmeyecek. Ona hacet kalmayacak.
Bunu elde etmeyecek. Was sagst du ~? Buna sen ne dersin? Er ist nicht der Mann ~. 0, bu isin ehli degildir

DAZUGEBEN : German Turkish

l. (Salz usw.) atmak
(Wasser) katmak, iiäve etm

DAZUGEHÖREN : German Turkish

l. (P.) b-nin maiyetinde bulunmak mensup olm.
(S.) dahil bulunmak

DAZUGEHÖRIG : German Turkish

ait, ilgili, müteallik, mensup

DAZUKOMMEN : German Turkish

l. yaklasmak, gelmek
zammolmak; Es kommt noch dazu, daß
.. Su da var ki... Wenn zu der pekuniären Not noch e-e Krankheit dazukommt... Para sıkıntısına bir de hastalık üsteleyince

DAZUKÖNNEN : German Turkish

: Ich kann nichts ~. Elimden ne gelir ki! F Kabahat bende degil

DAZULERNEN : German Turkish

ilim dagarcığına atmak; Er muß noch viel ~, bis er Meister wird! Onun usta olmasi icin daha bes firın ekmek yemesi läzim!

DAZUMAL : German Turkish

z.va. o zamanlarda. s.a. anno ~. von ~ o zamanki

DAZUNEHMEN : German Turkish

l. hesaba dahil etm.
ortak olarak almak; istirak ettirmek
schlagen (z.B. Zinsen) katmak, iiäve etm.
tun l. (hinzufügen) iiäve etm., katmak, koymak, eklemek
(beitragen) emegi gecmek; yardim etm.
(bewirken) vücuda getirmek 2 n: ohne mein ~ müdahalem olmadan

DAZWISCHEN : German Turkish

arasm(d)a, aralann(d)a
drängen: sic/i ~ sokus-mak
fahren l. ise kansmak, el katmak
(in die Unterredung) b-nin sözünü keserek münakasaya kansmak
(Ordnung scharfen) isi yoluna koymak •kommen l. araya (od. meyaneye) girmek
kansmak, müdahale etm. Wenn nichts dazwischenkommt... Bir aksilik cikmazsa...
liegen l. (lokal) ortasinda bulunmak
(temporal) ara-dan gecmek
liegend: in der
en Zeit bu arada
treten el katmak (od. sokmak); kansmak, müdahale etm.
werfen (Bemerkung) söze katmak; araya sokmak; sich ^ (schützend) gögsünü siper etm

DAß : German Turkish

t, ki
da, de; 9 jemand auch so dumm sein kann! Bu kadar da nptaHik olur mu hie? Es war dumm von ihm, ^ er sich hat breitschlagen lassen F Budalalik etti de kandi. o
»• (doch) Reske

DDR : German Turkish

Deutsche Demokratische Republik

DDT-PULVER : German Turkish

n beyaz toz (F)

DE : German Turkish

facto fiilen, biliiil, maddeten; Defacto-Gesellschaft f jur. füll sirket

DE GUSTIBUS NON EST DISPUTANDUM : German Turkish

Zevk (od. Gusto) müna-kasa edilmez (od. götürmez)