Ottoman Turkish
AYES : Ottoman Turkish
Beyazlık, aklık
AYFE : Ottoman Turkish
Hayret. * Tereddüt. * İğrenmek
AYHEKA : Ottoman Turkish
Neşat, sevinç, neşe, sürur. * Bir kuş adı
AYHEM : Ottoman Turkish
Katı, sağlam nesne
AYHÜM : Ottoman Turkish
Ağaç kökü. * Kırmızı sahtiyan
AYİB : Ottoman Turkish
Dönüp çekilen. Geri dönen. Tövbe eden
AYİDE : Ottoman Turkish
Fayda, menfaat. * Muhabbet, sevgi
AYİJ : Ottoman Turkish
f. Kıvılcım, şerâre
AYİL(E) : Ottoman Turkish
Ailesi kalabalık olan. * Ailesini besleyen. * Aşırı. * Fakir. * Dengede olmayan terazi
AYİNE : Ottoman Turkish
"f. Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen ""âyine"" denilmektedir.) * Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir."
AYİNE-İ EHADİYET : Ottoman Turkish
"Ehadiyetin ayinesi. Cenab-ı Hakk'ın ekser isimlerinin tecellisine mazhar olan şey.(Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir âlem hükmüne getirir; cüz ise küll gibi, cüz'iye dahi külli gibi bir câmiiyyet verir. Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnayı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyettir. Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir, âdeta kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor. Nasıl ki, bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de: En küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlıkıdır. L.)"
AYİNE-İ ERVAH : Ottoman Turkish
"Ruhlar âyinesi. Esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan ruhlar.(... Muhabbetten yetimâne bir şefkat, me'yusâne bir rikkat tevellüd eder. Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle maruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem çeker. Fakat gafletten kurtulan evvelki adam o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki'nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati, bir sürura inkılâb eder. M.)"
AYİNE-İ İSKENDER : Ottoman Turkish
Makedonya kralı Büyük İskender'in aynası. Rivayetlere göre, bu ayna Aristo tarafından yapılmış ve İskenderiye şehrinde yüksekçe bir yere konulmuştur. Bu sayede İskender, yüz fersah uzaklıktaki düşmanlarını aynada görürmüş
AYİNE-İ ZİŞUUR : Ottoman Turkish
Şuur sahibi âyine. (Yani: İnsan, cin, melek)
AYİNE-İ ÂSMÂN : Ottoman Turkish
Güneş
AYİNE-RÛ : Ottoman Turkish
f. Yüzü ayna gibi parlıyan
AYİNE-SAZ : Ottoman Turkish
f. Aynacı
AYİNEDAR : Ottoman Turkish
f. Ayna tutan. * Eskiden, bir büyük adamın giyinirken aynasını tutmakla vazifeli hizmetçi. * Berber
AYİR : Ottoman Turkish
Tereddütlü kimse
AYİS : Ottoman Turkish
(Bak: Sinn-i iyâs)
AYİZ : Ottoman Turkish
(C.: Ayizât) Yeni doğurmuş hayvan
AYİZ(E) : Ottoman Turkish
Mukabil olarak veren. Karşılık olarak verilmiş
AYİŞ(E) : Ottoman Turkish
Bolluk içinde rahat yaşayan. * Hz. Peygamber'in (A.S.M.) zevcesi ve mü'minlerin vâlidesi, Hz. Ebu Bekir'in (R.A.) kızının bir ismi. Aişe-i Sıddıka diye de anılır. Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicretin
yılında vefat etmiştir. (R.A.)
AYİŞNE : Ottoman Turkish
(Ayişte) f. Casus, ajan. * Dalkavuk
AYK : Ottoman Turkish
Nâhiye. * Kenar. * Taife
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani