Ottoman Turkish
LİGAM : Ottoman Turkish
f. Dizgin, gem
LİGAT : Ottoman Turkish
Ses, sedâ
LİGAYRİHİ : Ottoman Turkish
aşkalarıyla
LİGAYRİHÎ HARAM : Ottoman Turkish
Aslında helâl olup, başkasının hakkı olduğu için veya neticeleri itibarı ile haram olan şey. Meselâ cuma namazı esnasında ticaret yapmak gibi
LİHA : Ottoman Turkish
(Lihye. C.) Lihyeler, sakallar
LİHA' : Ottoman Turkish
(Lehât. C.) Küçük diller
LİHAF : Ottoman Turkish
(C.: Lühuf) Örtünecek ve sarınılacak şey. * Yorgan. Sargı. * Kabuk, zar
LİHAK : Ottoman Turkish
Yetişip ulaşma. Erişme. Vâsıl olma
LİHAM : Ottoman Turkish
Lehimleme. * Lehim. * (Lahm. C.) Etler
LİHAT (LEHÂT) : Ottoman Turkish
(C: Lehâ-Lehevât-Leheyât-Lihâ') Boğaz ağzında olan dilcik
LİHAZ : Ottoman Turkish
Düşünme, mülâhaza etme. * Riâyet etme, uyma. Söylenen sözü kabul edip yerine getirme
LİHAZA : Ottoman Turkish
Bundan dolayı, buna binaen, bunun için
LİHEVÎ : Ottoman Turkish
Lihye ile alâkalı. Sakala ait, sakalla alâkalı
LİHİKMETİN : Ottoman Turkish
Bir hikmete mebni olarak. Bir hikmetten dolayı
LİHYANÎ : Ottoman Turkish
Uzun ve kaba sakallı olan
LİHYE : Ottoman Turkish
Sakal
LİHYE : Ottoman Turkish
sakal
LİHYE-İ ŞERİF : Ottoman Turkish
"Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) âit sakaldan bazıları. Sakal-ı Şerif.(Lihye-i Şerife hakkındaki suali münasebetiyle diyorum ki: Hadisçe sabittir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Lihye-i Saadetinden düşen saçların taneleri mahduttur. Otuz kırk tane veya elli altmış tane gibi az bir miktarda iken, binler yerde Lihye-i Saadetin saçları bulunması, beni bir zaman çok düşündürdü. O vakit hatırıma gelmiş ki: Lihye-i Saadet, yalnız Lihye-i Şerif'in saçlarından ibaret değil, belki re's-i mübarekinin traş oldukça hiçbir şeyini kaybetmiyen Sahabeler, o nurlu ve mübarek ve daimî yaşayacak saçları muhafaza etmişler. Onlar binlerdir. Şimdiki mevcuda müsavi gelebilirler. Yine o vakit hâtırıma geldi ki: Acaba her câmide bulunan, sened-i sahih ile bu saç Hazret-i Risalet'in saçı olduğu sabit midir ki, ona karşı ziyaret mâkul olabilsin? Birden hâtıra geldi ki: O saçların ziyareti, vesiledir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a karşı salâvat getirmeye sebeb ve bir hürmet ve muhabbete medardır. Vesilelik ciheti o şeyin zâtına bakmaz, vesilelik cihetine bakar. Onun için eğer bir saç hakiki olarak Lihye-i Saadet'ten olmazsa, madem zâhir hale göre öyle telâkki edilmiş ve o vesilelik vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salâvata vesile oluyor; kat'i sened ile o saçın zâtını teşhis ve tâyin lâzım değildir. Yalnız, aksine kat'i delil olmasın, yeter. Çünki: Telâkkiyat-ı âmme ve kabul-ü ümmet, bir nevi hüccet hükmüne geçer. Bazı ehl-i takva böyle işlerde, ya takva veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişseler de, hususi ilişirler. Bid'a da deseler, bid'a-i hasene nev'inde dâhildir. Çünki: Vesile-i salâvattır. L.)"
LİHYEDÂR : Ottoman Turkish
f. Sakallı
LİKA : Ottoman Turkish
Kavuşmak. Rast gelip buluşmak. Görüşmek. Yalnız görüşmek. * Yüz, sima, çehre
LİKA : Ottoman Turkish
kavuşma
LİKA-YI ÂFÂK : Ottoman Turkish
Sema. Gökyüzü
LİKAF : Ottoman Turkish
Semer, palan
LİKAH : Ottoman Turkish
(Lükuh. C.) Süt veren dişi develer
LİKAM : Ottoman Turkish
f. Hayvanın ağzına takılan gem. Dizgin
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani