Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
MECAL : Ottoman Turkish

Tâkat. Güç. Kuvvet. * İktidar. İmkân. * Fırsat

MECALİS : Ottoman Turkish

Meclisler. Toplantılar. Toplantı yerleri

MECALÎ : Ottoman Turkish

(Meclâ. C.) Aynalar

MECAMİ' : Ottoman Turkish

(Mecmua. C.) Mecmualar. Dergiler

MECAMİR : Ottoman Turkish

(Micmer. C) İçlerinde tütsü yakılan kaplar, buhurdanlar

MECANE : Ottoman Turkish

Ne bulursa sakınmadan yapmak. Mecnunluk

MECANİK : Ottoman Turkish

(Mencenik. C.) Mancınıklar. (Bak: Mancınık)

MECANİN : Ottoman Turkish

Mecnunlar. Deliler

MECARÎ : Ottoman Turkish

(Mecrâ. C.) Mecralar. Su yolları. Su yatakları

MECAZ : Ottoman Turkish

"Yerinden ve haddinden tecavüz etmek. Hududunu aşmak. * (Cevaz. dan) Geçecek yer. Yol. * Edb: Hakiki mânâsı ile değil de ona benzer başka bir mânâ ile veya istenileni hatırlatır bir kelime ile konuşmak. İstenilene benzer bir mâna ifadesi. Meselâ: Bazı Hadis-i Şeriflerde dünyaya nezâret eden iki melâikenin öküze ve balığa benzetildiği gibi.Edebiyat: Lügatı'nın, ""Mecaz"" Maddesinde şu tafsilât vardır: Bir kelime, kendi mânasında kullanılırsa; hakikat olur. Eğer bir münasebetle asıl mânasından başka bir mânada istimâl edilir ve kendi mânasında kullanılmasında ""karine-i mânia"" bulunursa mecaz'dır. Meselâ; tahta kelimesi ağaçtan satıh mânasına olduğu halde hakikattır. Fakat yazı levhası mânâsına kullanılır. Faraza, Muallim tarafından talebeye ""tahta başına geç"" denilirse, mecaz'dır. Çünkü, levhanın tahtadan yapılmış olması münasebeti ile, bir de başına geçilecek tahtanın ancak yazı tahtası olup döşeme ve tavan tahtalarının başına geçilemiyeceği karine-i mâniası ile, o kelime hakikat mânâsından mecâz mânâsına naklolunmuştur.Nakildeki münasebete alâka denilir. Alâkası teşbih olan mecazlar istiâre, başka türlü alâkası bulunanlar da mecaz-ı mürsel'dir. Mecaz-ı mürselin alâkaları teşbihten başkadır ve en meşhurları şunlardır:
Hulul
Hakikat ve mecaz mânalarında birinin ötekine mahal olmasıdır. (Derse girildi) denildiği vakit, hâl olan dersin söylenip onun mahalli bulunan dershânenin kasdedilmesi. (Yemekhâneye indi) denilince de, mahal bulunan yemekhânenin zikrolunup yemeğe inildi, denilmek istenmesi gibi.Mânâca cüz'i bir fark ile buna, zarfiyyet, mazrufiyyet alâkası da diyebiliriz.
Sebebiyyet, müsebbebiyyet
Hakiki ve mecazi mânâlardan birinin diğerine sebeb müsebbeb olmasıdır. ""Bir muharrir, kalemiyle geçinir"" cümlesinde sebeb olan kalemin zikredilip müsebbeb olan yazı ücretinin kasdedilmesi; kar yağarken söylenilen ""bereket yağıyor"" cümlesindeki müsebbeb olan bereketin zikredilip, sebeb olan karın murad edilmesi gibi.
Cüz'iyyet, külliyet
Hakikat ve mecaz mânâlarından biri, diğerinin cüz'ü olmasıdır. Diğer bir tabir ile; bir şeyin bütünü kasdedilmesidir. ""Marmaradan her yelkenUçar gibi neş'eli""beytindeki yelken kelimesi gibi. (ki, onun zikriyle bütünü söylenip parçası, yahut parçası söylenip bütünü bulunan kayık murad edilmiştir).
Itlâk ve takyid
Hakikat ve mecaz mânâlarından birinin mutlak yâni umuma; o birinin mukayyed, yâni hususa delâlet eder olmasıdır. Hayvan kelimesindeki mânâ umumidir. Hayvan deyip de meselâ ""At"" ı murad etmek onu mukayyed bir mânâda kullanmak demek olacağından ""Mecaz"" olur.
Kevniyyet
Bir şeye eski hâlinin ismini vermektir. Bir vâlidenin, yetişmiş oğluna; ""bizim çocuk"" demesi gibi.
Evveliyyet
Bir şeyi sonra olacağı isim ile zikretmektir. Tıbbiye ve deniz mekteblerine yeni girmiş talebeye ""Doktor ve Kaptan"" denilmesi gibi.(Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşerse, hakikate inkılâb eder, hurâfata kapı açar. S.)"

MECAZ-I MÜRSEL : Ottoman Turkish

Edb: Kelimenin asıl mânâsıyla mecazî mânâsı arasında benzerlik bulunmasından başka bir alâka bulunmasıyla olan mecazdır

MECAZE : Ottoman Turkish

Cevizlik yer

MECAZEN : Ottoman Turkish

Mecaz olarak. Gerçek değil de mecaz yoliyle

MECAZİB : Ottoman Turkish

(Meczub. C.) Meczublar. Cezbeye tutulmuş olanlar

MECAZÎ : Ottoman Turkish

Mecazla ilgili

MECBE : Ottoman Turkish

Geniş ve işlek yol

MECBEE : Ottoman Turkish

Mantar yetişen yer

MECBUB : Ottoman Turkish

Hayası ve zekeri kesilmiş

MECBUL(E) : Ottoman Turkish

(Cibillet. den) Yaratılmış. Yaratılışında bir hâl veya sıfat bulunan

MECBUR : Ottoman Turkish

Zor görmüş. Zorla bir işe girişmiş. İcbar görmüş. * Hatırı alınmış, gönlü yapılmış. (Hakiki manası: Kırıldıktan sonra bütünlenmiş.)

MECBUREN : Ottoman Turkish

İster istemez. Cebirle. Zaruret icâbı. Zorla

MECBURİYET : Ottoman Turkish

Zora tutulma. Mecburluk

MECBURÎ : Ottoman Turkish

Zor altında, ister istemez, yapma mecburiyetinde

MECBÛR : Ottoman Turkish

zorlanmış, zorunlu

MECBÛRİYET : Ottoman Turkish

mecburluk