Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
BAHTİYARANE : Ottoman Turkish

f. Bahtiyarcasına, mutlucasına, mesut olana yakışacak şekilde

BAHTİYARÎ : Ottoman Turkish

f. Bahtiyarlık, saadetlilik, mutluluk. * İran'da bulunan şöhretli bir kavim

BAHTİYÂR : Ottoman Turkish

talihli, kutlu, mutlu

BAHUR : Ottoman Turkish

Çok sıcak. Çok sıcaklık

BAHUSUS : Ottoman Turkish

Hususiyle. En çok. Hele

BAHUSUS : Ottoman Turkish

özellikle

BAHUZÛR : Ottoman Turkish

Huzur ile. Huzuru ile

BAHV : Ottoman Turkish

Hurmanın yaş olanı

BAHYE : Ottoman Turkish

f. Dikiş, teyel

BAHYE-ZEN : Ottoman Turkish

f. Terzi, dikiş diken, dikişçi

BAHZ : Ottoman Turkish

Sıkıntılı olma, can sıkma. * Yük ağır gelip hayvanı çökertme. * Bir adamı çenesinden, sakalından tutup çekme

BAHZEC : Ottoman Turkish

Yaban sığırının buzağısı

BAHÂ : Ottoman Turkish

f. Kıymet. Değer. Bedel. Pahâ

BAHÂ : Ottoman Turkish

paha

BAHÂDAR : Ottoman Turkish

pahalı

BAHÂDIR : Ottoman Turkish

kahraman, yiğit

BAHÂNE : Ottoman Turkish

vesile, sebep, özür

BAHÎ : Ottoman Turkish

şehvete dâir. şehvetle ilgili

BAHÎL : Ottoman Turkish

Hasis. Cimri. Tamahkâr. Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan

BAHÎL : Ottoman Turkish

cimri, eli sıkı

BAHÎLÂN : Ottoman Turkish

f. Bahiller, cimriler, tamâhkârlar

BAHÎRA : Ottoman Turkish

"Süryâni rahiblerindendir. Zamanın ilim ve fenlerine vâkıf ve bilhassa hey'et ve nücumda ihtisas sahibiydi. Bu sebepten rahiblerin câhilleri kendisinden hoşlanmazlardı. Hazret-i İsâ'nın ulûhiyetini ve Hz. Meryem'in ümmullah olduğunu inkâr ve ilân ettiğinden, bulunduğu manastırın reisi tarafından kovulmuş ve Şam yolu üzerinde Busra civârında bir manastır edinmişti.İbn-i Hişam'ın siretinde İbn-i İshak'tan rivâyet olunarak: ""Bahîra, kilise âleminde büyükten büyüğe intikal edip gelen bir kitaba malik bulunuyordu. Resül-i Ekremin bütün ahvâl ve evsafı bu kitabda yazılıydı."" deniliyor ki, bu kitab ""El-Enbâ"" ünvânıyla bıraktığı rivâyet olunan bir kitab olacaktır. Kitabın başlıca bahisleri, yakında Arabistanda bir Nebi-i Zişân çıkacağı, tevhid itikadına dâvet edeceği ve putlara ibâdetten nehyedeceği mevzuu etrafında toplanıyordu.(Meşhur Bahîra-yı Rahib'in meşhur kıssasıdır ki: Nübüvvetten evvel, Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, amcası Ebu Tâlib ve bir kısım Kureyşî ile beraber, Şam tarafına ticarete gidiyorlar. Bahira-yı Râhib'in Kilisesi civarına geldikleri vakit oturdular. İnsanlar ile ihtilât etmiyen münzevi Bahira-yı Râhib birden çıka geldi. Kafile içinde Muhammed-ül Emin'i (A.S.M.) gördü. Kafileye dedi: ""Şu Seyyid-ül-Alemîndir ve Peygamber olacaktır."" Kureyşîler dediler: ""Neden biliyorsun?"" Mübarek Râhib dedi ki: Siz gelirken baktım ki, havada üstünüzde bir parça bulut vardı. Siz otururken, şu Muhammed-ül-Emin (A.S.M.) tarafına bulut meyletti, gölge yaptı. Hem görüyordum ki: Taş, ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm. Bu ise, nebilere yapılır. M.)"

BAHÛR : Ottoman Turkish

Sıcakta yerden yükselen buhar. * Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey

BAHÛRDÂN : Ottoman Turkish

f. İçinde tütsü yakılan kap

BAHŞ : Ottoman Turkish

f. Bağış. Verme. İhsan