Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
BELÂ-ENDER-BELÂ : Ottoman Turkish

f. Belâ üstüne belâ. Zahmet içinde zahmet

BELÂ-YI NÂGÂH : Ottoman Turkish

Ansızın gelen musibet. Habersiz gelen belâ

BELÂ-YI SİYÂH : Ottoman Turkish

Kara belâ. * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler

BELÂBİL : Ottoman Turkish

elâlar, tasalar, musibetler

BELÂG : Ottoman Turkish

Eriştirme, yetiştirme. * Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet

BELÂGAN MÂ-BELÂG : Ottoman Turkish

Bol bol. Çok kâfi derecede

BELÂGAT : Ottoman Turkish

"Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek. * Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir. (Edb. L.)(Arkadaş! Kelâmların hüsnünü artıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belâgatın esaslarından biri de şudur ki: Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gibi, beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların, hey'etlerin tamamen o kelâmın takib ettiği esas maksada nâzır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâgat mezhebinde lâzımdır.... Belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakattan ibarettir. Kur'anın muhatabları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır. Bu tabakalara mürâaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde ta'mim için hazf yapıyor; çok yerlerde, nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki; ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimâller çoğalsın ki, her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın. İ.İ.)"

BELÂGAT : Ottoman Turkish

sözün güzel ve yerinde söylenmesi, bunu öğreten ilim

BELÂGAT-FÜRUŞ : Ottoman Turkish

f. Belâgat taslıyan

BELÂGAT-PERDÂZ : Ottoman Turkish

f. Düzgün konuşabilen, iyi söz söyliyebilen

BELÂGAT-PİRÂ : Ottoman Turkish

Belâgata süs veren. Süslü ve belâgatlı konuşan

BELÂHET : Ottoman Turkish

ahmaklık, budalalık, düşüncesizlik

BELÂKEŞ : Ottoman Turkish

f. Belâ çeken. Sıkıntı içinde olan

BELÂYÂ : Ottoman Turkish

elâlar

BELÂĞBAŞI : Ottoman Turkish

kaynak, pınar

BELÎ : Ottoman Turkish

evet

BELÎĞ : Ottoman Turkish

düzgün ve adamına göre söylenmiş söz

BELÎĞÂNE : Ottoman Turkish

eliğ biçimde

BELÛ : Ottoman Turkish

(Bel'. den) Çok yiyici, obur

BELÛS : Ottoman Turkish

f. Tevazu, mahviyet. Hileci. Hile, yalan, dolan

BELÛT : Ottoman Turkish

Bot: Meşe ağacı. * Meşe ağacının meyvesi olan palamut

BEM : Ottoman Turkish

Bazı sıfatlara katılarak mübalağa beyan eder

BEMBEYAZ : Ottoman Turkish

Her tarafı beyaz, çok beyaz

BEN : Ottoman Turkish

"(Bak: Ene) t. Psk: Şuurlu kişiliğimiz. Başlangıçta çocuğun benliği şuurlu değildir. Kendisini başkasından ayıramaz. Fakat canlı olarak ihtiyaç ve istekleri vardır. Benin bu şuursuz haline ""alt ben"" denir. Kendisi ile başkası arasındaki farkı anlamaya, münasebetler kurmaya, düşünmeğe başlayınca şuurlu kişiliği, beni ortaya çıkar. Ben, kendi menfaatına gördüğü, haz duyduğu herşeyi ister. İsteklerine kendisi için tehlikeli, acı verici gördüğü yerde, yani yine kendisi için sınır koyar. Başkalarını hesaba katmaz. Ahlâk ve din terbiyesiyle ben, her istediğini yapmaması gerektiğini öğrenir. Vicdan ve namus duygusuna sahip olur. Böylece ""üst ben"" mertebesine ulaşır. İsteklerini dizginlemesini öğrenir. ""Alt ben""in had, sınır tanımayan arzularıyla din ve ahlâkın benliğimizdeki sesi durumunda olan ""üst ben"" arasında bir zıddiyet ve çatışma vardır. Ben, bu ikisi arasında ahenkle denge kurmaya çalışır. Bir suç ve günah işlediğinde benlikte suçluluk duygusu uyanır. Bundan kurtulmak için en küçük bahane ve şüphelere yapışır. Ve ahlâk ve dinî esasları inkâra yönelir. Bu sebeple her günahta küfre giden bir yol açılır. İslâm terbiyesi alan bir insanın benliği meşru sınırlarda Allahın emir ve rızası dairesinde kalır. Günah sınırlarına varmaz. Benin mahiyeti hakkında felsefî ve psikolojik muhtelif görüşler vardır. Henüz benliğin mahiyeti açıklanamamıştır. İslâm açısından bu mevzuda yazılan en esaslı yazı Risale-i Nurlardan Ene ve Zerre Risalesi'dir."

BEN-VAN : Ottoman Turkish

f. Harman, tarla, ekin bekçisi