Ottoman Turkish
DİHİŞ : Ottoman Turkish
f. Verme, veriş, bağışlama, ihsan, atiyye
DİHKAN (DÜHKAN) : Ottoman Turkish
(C: Dehâkin) Sipâhi. * Köy kethüdâsı. * Emirlerin tasarrufunda kuvvetli olan, sözü geçen adam. * Bezirgân. * Acem fellahlarının maslahatgüzarı
DİHLAS : Ottoman Turkish
Arslan. * Yavuz, bahâdır, kahraman, çeri kimse
DİHLİZ : Ottoman Turkish
(C.: Dehâliz) Ev ile kapı arası
DİHÇE : Ottoman Turkish
f. Küçük köy. * Çiftçi, köylü
DİHI : Ottoman Turkish
Köyle ilgili, köylü, köye mensub
DİK : Ottoman Turkish
Horoz
DİK-ÜL EFRAF : Ottoman Turkish
Çatal ibikli horoz
DİKKAT : Ottoman Turkish
İncelik, dakik oluş. Ehemmiyet ve kıymet verme
DİKKAT : Ottoman Turkish
duygu ve düşünceyi bir noktada toplama, uyanıklık, incelik
DİKKAT-İ NAZAR : Ottoman Turkish
İnceden inceye düşünme ve bakma. Bakış inceliği
DİKTA : Ottoman Turkish
Lât. Diktatörlerin davranışları. * Hiç ses çıkarmadan yerine getirilecek emir
DİKTA : Ottoman Turkish
zorbalık
DİKTATÖR : Ottoman Turkish
Fr. Mevcut kanunları çiğneyerek, örf ve adalet esaslarına aykırı olarak, devleti keyfine göre idare eden devlet adamı. Müstebid
DİKTATÖR : Ottoman Turkish
" devleti keyfine göre idare eden ""ulu"" önder."
DİKTE : Ottoman Turkish
Fr. Başkası tarafından yazılmak üzere söyleyip yazdırma. * Karşı koymayacak olan birisine, aşırı arzu ve isteklerini bildirip kabul ettirme
DİL : Ottoman Turkish
"t. Lisan, zeban. * Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu. * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat. * Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları. * Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası. * Mc: Gıybet, mezemmet, dedi-kodu, çekiştirme.(İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, fâidelere âlet oluyor.. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlâhiyyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat'i bir surette ihatalı ilme delâlet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delâlet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda ve gündüz kat'iyetinde nihayetsiz bir ilme delâlet ve şehadet ve Allâm-ül Guyub'un daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbirşey yoktur diye ilân ederler. ş.)"
DİL : Ottoman Turkish
gönül, kalb
DİL-ASUDE : Ottoman Turkish
f. Kalbi rahat
DİL-AVİZ : Ottoman Turkish
f. Câzib, çekici, gönle asılan. Gönlü asılı tutan, dilber
DİL-AZAD : Ottoman Turkish
f. Gönlü rahat, gönlü bir şeyle ilgili olmıyan
DİL-AZURDE : Ottoman Turkish
f. İncinmiş. Gönlü, kalbi kırılmış
DİL-AŞUB : Ottoman Turkish
f. Kalbi sıkan, yüreğe sıkıntı veren, gönle eza veren. * Kalbi meftun eden güzel
DİL-BAZ : Ottoman Turkish
f. Güzel konuşan. Sözü ve işi hoş olan. Gönül eğlendiren
DİL-BEND : Ottoman Turkish
f. Gönül bağlıyan, seven
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani