Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
ADYE : Ottoman Turkish

Koğuculuk, dedikoduculuk. * Yalan söylemek. * Sövmek

ADÂLET-İ İLÂHİYE : Ottoman Turkish

Allah'ın adaleti

ADÂLET-İ İZAFİYE : Ottoman Turkish

"İzafi adalet veya adâlet-i nisbiye de denir. Küll'ün selâmeti için, cüz'ü feda eden adalet usulüdür.(Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz, ""ehvenüş-şer"" diye bir nevi adalet-i izâfiyeyi yapmağa çalışır. Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise ""adalet-i izafiye""ye gidilmez, gidilse zulümdür. M.)"

ADÂLET-İ MAHZA : Ottoman Turkish

Adaletin tam hakikisi, tam adalet. (Adâlet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: $ âyetin mâna-yı işarisi ile
Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez. Bir fert dahi umumun selâmeti için feda edilemez. Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak, haktır. Küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük büyük için iptal edilemez. Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet nâmına, rızası ile olsa o başka meseledir. M.)(... Adâlet-i İlâhiyenin tam mânâsı ile tecelli etmesi için haşre ve Mahkeme-i Kübrâ'ya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün. İ.İ.)

ADÂLETKÂRANE : Ottoman Turkish

f. Adâletlice. Adalet sahibine yakışır şekilde, insaflı ve haklı surette

ADÎM : Ottoman Turkish

Mâlik ve sahib olmayan. Yok olan. Birşeyi olmayan. Fakir

ADÎM-ÜL İMKÂN : Ottoman Turkish

İmkânsız. Olamaz

ADÎM-ÜN NAZÎR : Ottoman Turkish

Eşi, benzeri olmayan. Eşsiz. Benzersiz

ADÜVV : Ottoman Turkish

Düşman, hasım

ADÜVV : Ottoman Turkish

düşman

ADÜVV-İ CÂN : Ottoman Turkish

Can düşmanı

ADÜVV-İ KADİM : Ottoman Turkish

Eski düşman

ADÜVV-ÜD DİN : Ottoman Turkish

Din düşmanı.(Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâl'in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar. Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler. S.)

AF'AF : Ottoman Turkish

Devedikeni ağacının yemişi

AFA' : Ottoman Turkish

Eşek sıpası

AFAF : Ottoman Turkish

(Afâfet) Temiz olma. Masumiyet. Günahsızlık

AFAİF : Ottoman Turkish

Namus, ırz ve iffet sahibi, şerefli kadınlar

AFAK : Ottoman Turkish

Ufuklar. Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak dâire. * Etraf. Cihetler. * Mc: Görüş ve dönüş sınırları. (Zıddı: Enfüs'dür.)

AFAKGİR : Ottoman Turkish

Ufukları tutmuş, âleme yayılmış, şâyi, çok meşhur

AFAKÎ : Ottoman Turkish

Kâinat ve içindeki hâdiselere âid. Nefsin haricindeki âleme dair. * Kıymetsiz sözler ve meseleler. (Enfüsinin zıddı.) (Objektif)

AFAR : Ottoman Turkish

Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç. * Hurma ağacını islah etmek. * Katıksız ekmek yemek

AFARET : Ottoman Turkish

İfritçe, şeytanî, kötü niyet

AFARİT : Ottoman Turkish

(İfrit. C) Şeytanlar. İfritler

AFAROZ : Ottoman Turkish

(Bak: Aforoz)

AFAT : Ottoman Turkish

Afetler. (Bak: Afet)