Ottoman Turkish
TİL' : Ottoman Turkish
Etrafına çok iltifat eden kişi. Etrafdakilerle şakalaşan kimse
TİL'ABE : Ottoman Turkish
Oynaşmak
TİLAD : Ottoman Turkish
Köle, hayvan, mülk, mal gibi şeyler. * Kendi yanında eskiden beri mevcud olan ve yeni olmuş olan şey
TİLAL : Ottoman Turkish
(Tell. C.) Kümeler, yığınlar. Tepeler
TİLAMİZ(E) : Ottoman Turkish
(Bak: Telâmiz)
TİLAVET : Ottoman Turkish
Okumak. Takib etmek, arkasına düşmek
TİLAVET-İ KUR'ÂN : Ottoman Turkish
Kur'an-ı Kerim'i usulüne göre okumak, mânâsını tefekkür etmek
TİLHAH : Ottoman Turkish
Devamlı olarak bir yerde durmak
TİLKA : Ottoman Turkish
yön, taraf
TİLKA' : Ottoman Turkish
Taraf, yön, cihet. * Hiza. * Mülâkat. Görüşmek ve buluşmak
TİLKA-İ NEFİS : Ottoman Turkish
Nefis tarafından. Nefis cihetinden
TİLLE : Ottoman Turkish
f. İşlenmemiş altın
TİLMİZ : Ottoman Turkish
Çırak. Talebe. Kalfa
TİLMİZ : Ottoman Turkish
öğrenci
TİLMİZİYET : Ottoman Turkish
Talebelik, tilmizlik, öğrencilik
TİLMİZÂNE : Ottoman Turkish
f. Talebe gibi. Tilmize yakışır surette
TİLTAL : Ottoman Turkish
Hareket ettirmek
TİLTİLE : Ottoman Turkish
Sabırsız olmak. * İşi güç olmak. * Hurma çöpünden yapılan bardak
TİLV : Ottoman Turkish
Tâbi
TİLÂVET : Ottoman Turkish
okuma
TİMAR : Ottoman Turkish
f. Bir şeyin devam ve inkişafı için yapılan hizmet. * Sipâhiye verilen öşrü alınacak arazi. (Bak: Zeâmet)
TİMAR-HÂNE : Ottoman Turkish
f. Akıl hastahanesi, tımarhâne
TİMLAK : Ottoman Turkish
Mülayemet etmek, yumuşaklık göstermek. * Tereddüt etmek, karar verememek
TİMRAD : Ottoman Turkish
(C.: Temârid). Güvercin yuvası
TİMSAL : Ottoman Turkish
Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir şeyi başka bir şeye benzetmek. Heykel.(Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman vesâire gibi, tecelli-i timsal akislere mahal ve mazhar olan çok şeyler vardır. Maddiyat-ı kesifenin timsalleri hem münfasıl, hem ölü hükmündedirler. Çünkü asıllarına gayr oldukları gibi, asıllarının hâsiyetlerinden de mahrumdurlar. Nurânilerin timsalleri ise, asıllarıyla muttasıl ve asıllarının hâsiyetlerine mâlik ve asıllarına gayr değillerdir. Binaenaleyh Cenab-ı Hak, şemsin hararetini hayat, ziyasını şuur, ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsa idi, senin elindeki âyinede temessül eden şemsin timsali seninle konuşacaktı. Çünkü o timsalinde oldukça harareti, ziyası, renkleri olurdu. Hararetiyle hayat bulurdu, ziyasiyle şuurlu olurdu. Renkleri ile de duygulu olurdu. Böyle olduktan sonra, seninle konuşabilirdi. Bu sırra binaendir ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.) kendisine okunan bütün salâvat-ı şerifeye bir anda vâkıf olur. M.N.)
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani