Ottoman Turkish
VADK : Ottoman Turkish
Yağmur damlamak. * Alışmak. * Yağmur. * Genişlik. * Kolaylaştırmak, yakın olmak
VAFİD : Ottoman Turkish
(C.: Vüffed
Evfâd
Vüfud) Elçi, temsilci
VAFİH : Ottoman Turkish
Kilise kayyımı
VAFİR(E) : Ottoman Turkish
(Vefret. den) Bir çok, bol, çok. * Edb: Aruz kalıplarından bahr-ı rabi'nin ismidir
VAFTİZ : Ottoman Turkish
(Vaftis) (Rumcadan) Hristiyanlarca çocuğun ve hristiyanlığa yeni girenin dine girme şartı sayılan, suya sokma merasimi. (Bak: Ta'mid)
VAFTİZ : Ottoman Turkish
Hıristiyanların dine gireni kutsal suya sokma merasimi
VAGD : Ottoman Turkish
Tamahkâr, cimri, hasis. * Alçak, bayağı, âdi
VAHA : Ottoman Turkish
Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer
VAHAL : Ottoman Turkish
(C.: Evhâl, vuhul) Bataklık, batak çamurlu yer. (Bak: Vahl)
VAHAMA : Ottoman Turkish
(Vahim. C.) Tehlikeli, korkulu ve vahim olan şeyler
VAHAMET : Ottoman Turkish
Zor, güçlük. * Ağırlık. Tehlike. Muhatara. Neticesi fena. * Hazım güçlüğü, sindirim zorluğu. * Korkulacak hal, tehlikeli vaziyet
VAHAMET : Ottoman Turkish
güçlük, tehlike
VAHAT : Ottoman Turkish
Çöl ortasında yeşillik ve suyu olan yerler. Vâhalar
VAHAYFA : Ottoman Turkish
Eyvah, yazık
VAHDANİYET : Ottoman Turkish
"Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir."
VAHDANÎ : Ottoman Turkish
Allah'ın birliği ile alâkalı
VAHDEDDİN : Ottoman Turkish
"(Aslı: Vahîdüddin, fakat Türkçede Vahdeddin şeklinde telâffuz edilir.) (Bak: Vahîd) Osmanlı Padişahlarının sonuncusu ve otuzaltıncısının adıdır. (Mi:
1926) Zeki, dirayetli ve dindardı. Osmanlılar ve İslâm âlemi için bir felâket işareti olan Sevr Muahedesini imzalamadı. Osmanlı ordusu olarak emrine bırakılan yegâne taburu Ayasofya Câmii etrafında sipere sokup câmiye çan takmak isteyenlere ""Ateş edin"" diye emir vermişti. İtimad ettiği paşaları Anadolu'ya gönderip Milli Kurtuluş hareketini hazırlamıştı. Böyleyken İtalya'da vefat etti ve sonra Şam'da Sultan Selim Câmii kabristanına defnedildi. (R. Aleyh)"
VAHDET : Ottoman Turkish
"Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.) * Edb: İfade esnasında mevzuun haricine çıkılmaması, maksad ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandırılmaması. * Tas: Allah'a yakınlık. Gönlünü, kalbini tamamen Allah ile meşgul etme hali.(Yüsr-ü vahdet; yâni birlik usulüyle bir merkezde, bir elden, bir kanunla olan işler; gayet derecede kolaylık veriyor. Müteaddit merkezlerde, müteaddit kanuna, müteaddit ellere dağılsa müşkilât peyda eder. M.)"
VAHDET : Ottoman Turkish
irlik, teklik
VAHDET-GÂH : Ottoman Turkish
f. Yalnız kalınacak yer
VAHDET-GÜZİN : Ottoman Turkish
f. Yalnızlığa çekilen
VAHDET-NÜMÂ : Ottoman Turkish
Vahdet gösteren, birlik ifade eden
VAHDET-ÂRÂM : Ottoman Turkish
f. Dinlendirici, rahat yer
VAHDET-ÜL VÜCUD : Ottoman Turkish
"(Vahdet-üş şuhud) Her yerde ve herşeyde kalbini yalnız Allah ile meşgul etme hali ve yaşayışıdır. (Bu mesele hakiki olarak ancak veraset-i nübüvvet muhakkikleri olan müceddid ve asfiyaların tarifleriyle anlaşılabilir.)(Aziz kardeşim;Vahdet-ül vücuda dair bir parça izahat istiyorsunuz. Bu mes'eleye dair Otuz Birinci Mektubun bir Lem'asında, Hazret-i Muhyiddin'in bu mes'eledeki fikrine karşı gayet kuvvetli ve izahlı bir cevab vardır. Şimdilik bu kadar deriz ki:Bu mes'ele-i vahdet-ül vücudu şimdiki insanlara telkin etmek, ciddi zarar verir. Nasıl ki teşbihat ve temsiller, havassın elinden avamın eline ve ilmin elinden cehlin eline girse, hakikat telâkki edilir. (Hâşiye) Öyle de: Vahdet-ül vücud mes'elesi gibi hakaik-ı ulviye, ehl-i gaflet ve esbab içine dalan avamlara girse, tabiat telâkki edilir ve üç mühim zarar verir:Birincisi: Vahdet-ül vücudun meşrebi, Cenab-ı Hak hesabına kâinatı âdeta inkâr etmek iken; avama girdikçe, gafil avamlara, hususan maddiyyun fikirleriyle âlude olan fikirlere girdikçe, kâinat ve maddiyat hesabına uluhiyeti inkâr yoluna gider.İkincisi: Vahdet-ül vücud meşrebi, mâsivâ-yı İlâhînin rububiyetini o derece şiddetle reddeder ki, mâsivâyı inkâr ve ikiliği ref'ediyor. Değil nüfus-u emmarenin, belki herbir şeyin müstakil vücudunu görmemek iken, bu zamanda fikr-i tabiatın istilâsiyle ve gurur ve enaniyetin nefs-i emmareyi şişirmesiyle ve âhireti ve Hâlik'ı bir derece unutmak cihetiyle; bazı nüfus-u emmare küçük birer firavun, âdeta nefsini mabud ittihaz etmek istidadında bulunan insanlara vahdet-ül vücudu telkin etmek, nefs-i emmareyi el-iyazübillâh öyle şımartır ki, ele avuca sığmaz.Üçüncüsü: Tegayyür, tebeddül, tecezzi, tahayyüzden mukaddes, münezzeh, müberra, muallâ olan Zât-ı Zülcelâl'in vücub-u vücuduna ve tekaddüs ve tenezzühüne muvafık düşmeyen tasavvurata sebebiyet verir ve telkinat-ı bâtılaya medar olur. Evet vahdet-ül vücuddan bahseden; fikren serâdan Süreyya'ya çıkarak, kâinatı arkasında bırakıp nazarını Arş-ı Alâ'ya diken, istigrakî bir surette kâinatı ma'dum sayıp herşeyi doğrudan doğruya kuvvet-i iman ile Vâhid-i Ehad'den görebilir. Yoksa kâinatın arkasında durup kâinata bakan ve önünde esbabı gören ve ferşten nazar eden, elbette esbab içinde boğulup, tabiat bataklığına düşmek ihtimali var. Fikren Arş'a çıkan, Celâleddin-i Rumî gibi, diyebilir: ""Kulağını aç! Herkesten işittiğin sözleri, fıtrî fonoğraflar gibi Cenab-ı Hak'tan işitebilirsin."" Yoksa, Celâleddin gibi bu derece yükseğe çıkamayan ve ferşten Arş'a kadar mevcudatı âyine şeklinde görmeyen adama, ""Kulak ver, herkesten Kelâmullah'ı işitirsin."" desen, mânen Arş'tan ferşe sukut eder gibi, hilaf-ı hakikat tasavvurat-ı bâtılaya giriftar olur! L.)(Haşiye): Nasıl ki iki melâike, teşbihin sırr-ı münasebetiyle Sevr ve Hut tesmiye edilen, avamca koca bir öküz ve koca bir balık telâkki edilmiştir."
VAHDETİVÜCÛD : Ottoman Turkish
varlıkta birlik
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani