Ottoman Turkish
VÂİZ : Ottoman Turkish
"Nasihat veren. Dinî mes'eleler üzerinde öğüt veren.(Ben vâizleri dinledim. Nasihatları bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum:Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için; isbat-ı müddea ve müteharri-i hakikatı ikna' lâzım iken ihmal ediyorlar.İkincisi: Bir şeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden muvazene-i Şeriatı muhafaza etmiyorlar.Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan hale mutabık, yani ilcâat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasib söz söylemezler; güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.Hâsıl-ı kelâm: Büyük vâizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ isbat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, tâ muvazene-i Şeriatı bozmasın. Hem beliğ-i mukni' olmalı, tâ mukteza-yı hal ve ilcâat-ı zamana muvafık söz söylesi ve mizan-ı Şeriatle tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır. İk. M.) (Bak: Hissiyat)"
VÂİZ : Ottoman Turkish
vaaz eden, öğüt veren
VÂKİ : Ottoman Turkish
olan, var olan
VÂKİ' : Ottoman Turkish
Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. * Geçmiş olan, geçen
VÂKİ-İ HÂL : Ottoman Turkish
Hâlin hakikatı, o işin hakikatı
VÂKİB : Ottoman Turkish
Ayak üstüne duran kişi
VÂKÎ : Ottoman Turkish
(Vikaye. den) Saklayan, koruyan, vikaye eden, esirgeyen. * Önleyici tedbir veya ilaç
VÂKIA SURESİ : Ottoman Turkish
Kur'an-ı Kerim'in
suresidir. Mekkîdir
VÂKIA' : Ottoman Turkish
Vuku bulmuş, olmuş, var olan mevcud bir hâdise. * Olan olmuş. * Rüya, düş. * şiddetli hâdise. * Meşakkat, musibet. * Kıyamet. * Cenk, savaş
VÂKIF : Ottoman Turkish
Bilen, haber sahibi. Aşina. Bir işten iyi haberi olan. * Vakfeden. * Duran, ayakta duran
VÂKIF : Ottoman Turkish
ilen, Allah için veren
VÂKIF-I AHVAL : Ottoman Turkish
Durumdan haberli olan, işlere vâkıf bulunan
VÂKIF-I ESRAR : Ottoman Turkish
Gizli şeyleri, sırları bilen
VÂKIFANE : Ottoman Turkish
f. Bilen kimseye yakışır surette, bilerek. Vâkıf şekilde. Anlamak ve bilmek suretiyle
VÂKIFANE : Ottoman Turkish
derinlemesine bilerek
VÂKIÂT : Ottoman Turkish
(Vâkıa. C.) Vâkıalar. Baştan geçen hâdiseler
VÂLİD : Ottoman Turkish
aba
VÂLİDE : Ottoman Turkish
ana, doğuran
VÂLİDEYN : Ottoman Turkish
ana ile baba
VÂLİH : Ottoman Turkish
Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış
VÂLİHÂNE : Ottoman Turkish
f. Şaşkınca
VÂLİHÎN : Ottoman Turkish
Hayrette kalanlar. Şaşıranlar. (Bak: Veleh)
VÂLÂ : Ottoman Turkish
Yüksek, âlî, refi'
VÂLÂCÂH : Ottoman Turkish
f. Mevkii yüce, rütbesi yüksek olan
VÂLÂKADD : Ottoman Turkish
f. Boyu yüksek, uzun boylu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani