Ottoman Turkish
VÂSITA : Ottoman Turkish
araç
VÂSITA-İ NECAT : Ottoman Turkish
Necat vasıtası. Kurtuluşa sebep
VÂVEYLA : Ottoman Turkish
çığlık, yaygara
VÂYE : Ottoman Turkish
Nasib, kısmet, behre
VÂYEDÂR : Ottoman Turkish
f. Kısmetli. Nasibi olan
VÂZ : Ottoman Turkish
vaaz, dinî öğüt
VÂZİR : Ottoman Turkish
(Vâzire) Günah işleyen. Suç işleyen
VÂZI' : Ottoman Turkish
(Vazıa) Koyan. Yerleştiren. Vaz' eden
VÂZI-UL YED : Ottoman Turkish
El koyan. Eline alan. Bir malı eline geçirmiş olan
VÂZI-I KANUN : Ottoman Turkish
Kanun koyan. Kanun yerleştiren. Kanun hazırlayan
VÂZIH : Ottoman Turkish
Açık, ayan, âşikâr. Besbelli. Kapalı olmayan. * Edb: Vuzuhlu söz. Bir okunuşta mânâsı anlaşılacak ifâde
VÂZIHAN : Ottoman Turkish
Açık olarak. Açıkça. Açık açık. Aşikâr surette
VÂZIHÂT : Ottoman Turkish
(Vâzıh. C.) Açık ve meydanda olan şeyler
VÊD : Ottoman Turkish
kız evladı diri diri toprağa gömüp öldürme âdeti
VÜCUB : Ottoman Turkish
Vâcib ve lâzım olmak. * Sâbit olmak. * Sukut ve vuku. * Sübut ve temekkün cihetiyle lâzım olmak. Bırakılması mümkün olmamak. * Güneşin batması. * Muztarib olmak
VÜCUB-U ZEKÂT : Ottoman Turkish
Zekâtın vacib, şart oluşu. * Verilmesi Allah tarafından emredilmiş olan zekât
VÜCUBÎ : Ottoman Turkish
Vücuba ait ve onunla alâkalı. * Müsbet
VÜCUD : Ottoman Turkish
"Varlık. Var olmak. Bulunmak. * Cesed, cisim, ten, gövde.(Vücud mertebeleri muhteliftir. Ve vücud âlemleri ayrı ayrıdır. Ayrı ayrı oldukları için, vücudda rüsuhu bulunan bir tabaka-i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafif bir tabaka-i vücudun bir dağı kadardır ve o dağı istiab eder. Meselâ: Âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hâfıza âlem-i mânadan bir kütübhane kadar vücudu içine alır. Ve âlem-i hâricîden olan tırnak kadar bir âyine-i vücudun, âlem-i misal tabakasından koca bir şehri içine alır. Ve o âlem-i hâricîden olan o âyine ve o hâfızanın şuurları ve kuvve-i icâdiyeleri olsaydı, bir zerrecik vücud-u hâricîleri kuvvetiyle, o vücud-u mânevide ve misâlide hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi. Demek vücud rüsuh peyda ettikçe, kuvvet ziyadeleşir; az bir şey, çok hükmüne geçer. Hususan vücud rusuh-u tam kazandıktan sonra, maddeden mücerred ise, kayıt altına girmezse; o vakit cüz'î bir cilvesi, sair hafif tabakat-ı vücudun çok âlemlerini çevirebilir.İşte $ şu kâinatın Sâni'-i Zülcelâli vâcib-ül-vücuddur. Yâni: O'nun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümteni'dir, zevali muhaldir ve tabakat-ı vücudun en râsihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir. Sâir tabakat-ı vücud, O'nun vücuduna nisbeten gayet zaif bir gölge hükmündedir. Ve o derece vücud-u Vâcib râsih ve hakikatlı ve vücud-u mümkinat o derece hafif ve zaiftir ki; Muhyiddin-i Arabî gibi çok ehl-i tahkik, sâir tabakat-ı vücudu, evham ve hayal derecesine indirmişler: $ demişler. Yâni: Vücud-u Vâcib'e nisbeten başka şeylere vücud denilmemeli; onlar, vücud ünvanına lâyık değillerdir diye hükmetmişler. M.)(Vücudun en kuvvetli mertebesi olan ""Vücub"" un; ve vücudun en sebatlı derecesi olan maddeden tecerrüdün; ve vücudun zevalden en uzak tavrı olan ""mekândan münezzehiyet"" in; ve vücudun en sağlam ve tegayyürden ve ademden en mukaddes sıfatı olan ""vahdet""in sâhibi ""Zât-ı Vâcib-ül Vücud""un en has hassası ve lâzım-ı zâtîsi olan ezeliyyeti ve sermediyyeti, vücudun en zayıf mertebesi ve en incecik derecesi ve en mütegayyir, mütehavvil tavrı ve en ziyâde mekâna yayılmış olan hadsiz kesretli bir maddi madde olan esir ve zerrat gibi şeylere vermek ve onlara ezeliyyet isnad etmek ve onları ezeli tasavvur etmek ve kısmen âsâr-ı İlâhiyyenin onlardan neş'et ettiğini tevehhüm etmek, ne kadar hilâf-ı hakikat ve vakıa muhalif ve akıldan uzak ve bâtıl bir fikir olduğu, Risale-i Nur'un müteaddid cüzlerinde kat'i bürhanlarla gösterilmiştir. L.)(Vücud ise; birincisi mümeyyize, ikincisi muhassısa, üçüncüsü müreccihe olmak üzere ilim, irade, kudret sıfatlarını istilzam eder. İ.İ.)"
VÜCUD-U HİSSÎ : Ottoman Turkish
His ile bilinen vücud. Hisse aid vücud, varlık. Duygulu cesed
VÜCUD-U HÂRİCÎ : Ottoman Turkish
Zâhir, ademden çıkmış olan. İlmî vücuddan âlem-i şehadete gelmiş olan. Maddî varlık, cismanî eşya
VÜCUD-U İLMÎ : Ottoman Turkish
İlmî varlık.(Vücud-u ilmî, hayat-ı umumiyenin ma'nevî bir cilvesine mazhardır ki, mukadderat-ı hayatiye o ma'nidar ve o canlı elvâh-ı kaderiyeden alınır. S.)
VÜCUDÎ : Ottoman Turkish
Varlığa dair. Var olan şey ile alâkalı
VÜCUH : Ottoman Turkish
(Vech. C.) Çehreler, yüzler, suretler. * Tarzlar. * Sebepler. * İmkânlar. * Münasebetler. * Kur'an-ı Kerim okunuşundaki farklar. * Bir memleketin ileri gelenleri
VÜCUH-U İ'CAZ : Ottoman Turkish
Mu'ciz olmanın yolları. İ'caz nevileri ve vecihleri
VÜCUH-U SEB'A : Ottoman Turkish
Yedi vecih. Kur'anın yedi tarzda okunuşu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani