Ottoman Turkish
BEYADİR : Ottoman Turkish
Harmanlar
BEYADIKA : Ottoman Turkish
(Beyâzıka) (Beydak ve Beyzak. C.) Küçük yapılı, bodur boylu ve çabuk yürüşlü adamlar, paytaklar. * Satranç oyununda paytaklar, piyadeler
BEYAH : Ottoman Turkish
(C.: Büyâh) Küçük balık
BEYAN : Ottoman Turkish
"İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. * Öğretme. * Fesahat ve belâgat. * Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı. (Bak: Belâgat) * Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır."
BEYAN-I EFKÂR : Ottoman Turkish
Fikirleri beyan etme, fikirleri söyleme
BEYAN-I HÂL : Ottoman Turkish
Halini anlatma, durumunu bildirme
BEYAN-I İFHAMİYE : Ottoman Turkish
Bildirmek ve anlatabilmek için yapılan açıklama
BEYAN-I TEFSİR : Ottoman Turkish
Huk: Mücmel ve mübhem bir sözden maksadın ne olduğunu açıklayan beyan
BEYAN-I ZARURET : Ottoman Turkish
Huk: Zaruri beyandır. Susmak suretiyle ifade edilen mâna, beyan-ı zaruret kabilindendir
BEYANAT : Ottoman Turkish
(Beyan. C.) Nutuklar, izahlar, açıklamalar, beyanlar
BEYANNAME : Ottoman Turkish
f. Durumu yazı ile bildiren açıklama
BEYANNÂME : Ottoman Turkish
açıklama yazısı, bildiri
BEYARE : Ottoman Turkish
f. Kısa boylu ve bodur olarak yerde yetişen nebat, meyve ve sebze. Kavun, karpuz, kabak...gibi
BEYARİŞ : Ottoman Turkish
f. Çare. Tedbir. Deva, derman. İlâç, tiryak
BEYAT : Ottoman Turkish
Geceleyin çalışma, geceyi işle geçirme
BEYAVAR : Ottoman Turkish
f. Meşguliyet, meşgul olma, uğraşma, iş
BEYAZ : Ottoman Turkish
"Aklık, beyazlık. * Aydınlık. * Yumurta akı. * Müsveddenin temize çekilmesi.(Aynada saçıma baktıkça, beyaz kıllar bana diyorlar: ""Dikkat et!"" İşte o beyaz kılların ihtariyle vaziyet tavazzuh etti. Baktım ki; çok güvendiğim ve ezvakına meftun olduğum gençlik elveda diyor ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeğe başlıyor ve pekçok alâkadar ve âdeta âşık olduğum dünya, bana ""Uğurlar olsun"" deyip, misafirhâneden gideceğimi ihtar ediyor. L.)"
BEYAZÎ : Ottoman Turkish
Aklık, beyazlık. * Uzunluğuna açılan yazma kitap. * Sığır dili
BEYD : Ottoman Turkish
Helâk olmak. * Gayr, diğer
BEYDA : Ottoman Turkish
Tehlikeli mevki. * Sahra, çöl. * Medine ile Mekke arasında bulunan düz bir yer
BEYDAH : Ottoman Turkish
f. Sert başlı, haşarı at
BEYDAHA : Ottoman Turkish
İri ve şişmanca kadın
BEYDAK : Ottoman Turkish
Piyade dedikleri nesne. (Satranç âletlerindendir.)
BEYDANE : Ottoman Turkish
(C.: Beydânât) Yabani dişi eşek
BEYDE : Ottoman Turkish
"Gr: ""Enne"" lâfzı gibi, ""şu kadar var ki, lâkin"" mânâsında istisna edatlarındandır."
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani