Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
ZARRÂ' : Ottoman Turkish

(Darrâ') Şiddet. Keder, mihnet, sıkıntı

ZARURAT : Ottoman Turkish

(Zaruret. C.) Zaruretler. Sıkıntı ve muhtaçlıklar

ZARURET : Ottoman Turkish

"Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk. ( $ kaidesi, yâni: ""Zaruret, haramı helâl derecesine getirir."" İşte şu kaide ise, küllî değil. Zaruret, eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa, su-i ihtiyariyle, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. Meselâ: Bir adam su-i ihtiyariyle, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ulema-i Şeriatça aleyhinde câridir, mâzur sayılmaz. Tatlik etse, talâkı vâki olur. Bir cinâyet etse, cezâ görür. Fakat su-i ihtiyariyle olmazsa, talâk vâki olmaz, ceza da görmez. Hem meselâ, bir içki mübtelâsı, zaruret derecesinde mübtelâ olsa da, diyemez ki: ""Zarurettir, bana helâldir."" S.)(Meşakkat teysiri celb eder. Yâni: Suubet, sebeb-i teshil olur ve darlık vaktinde vüs'at gösterilmek lâzım gelir. Karz ve havale ve hacr gibi pek çok ahkâm-ı fıkhıyye bu asla müteferri' dir. Ve fukahanın ahkâm-ı şer'iyyede gösterdikleri ruhas ve tahfifat hep bu kaideden istihraç olunmuştur.Şu kadar var ki hakkında nass-ı kat'i bulunan, meselâ yapılması her halde kat'iyyen memnu bulunan bir hususda meşakkat özrile o nassın hilâfı irtikâb olunamaz. Orada meşakkat, teysiri celb etmez.Bu kaide, Eşbah'da $ diye münderiçtir.Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar. Yâni: İşlenmesi men ve nehy edilmiş bazı şeyler vardır ki, bunları yapmak, zaruret halinde mübah hükmünde olur, bundan dolayı yapan muahaza edilmez. Muteber bir ikraha mebni başkasının malını itlâf veya açlıktan helâk havfından dolayı başkasının taamını rızası olmaksızın yemek gibi.Maamafih haram ve memnu olan şeyler, üç nevidir. Birincisi: Memnuiyeti aslâ sâkıt olmayan muharremattır. Başkasını zulmen öldürmek veya başkasının haksız yere bir uzvunu kesmek gibi. İkincisi: Aslâ sâkıt olmayıp zaruret vaktinde ruhsata mahal olan muharremattır. Başkasının malını itlâf gibi. Üçüncüsü: Zaruret halinde memnuniyeti sâkıt olan muharremattır. Meyte gibi temiz olmayan bir şeyi yemek gibi.Bu kaide, Eşbah'da $ diye münderiçtir ve arz olunduğu üzere her memnua şâmil değildir. Ist. Fık. K.)"

ZARURİYYAT : Ottoman Turkish

(Zarurî. C.) Mecburi işler. İster istemez olan işler

ZARURİYYAT-I DİNİYYE : Ottoman Turkish

İman edilmesi zaruri olan dinin esasları, (Allah Teâlâya, Âhiret gününe, Meleklere, Peygamberlere, Kitaplara ve hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak.)

ZARURİYYAT-I NÂŞİE : Ottoman Turkish

Bir şeyin kendisinde bulunması zaruri olan ve ondan ayrılması mümkün olmayan ve zâti hassadan meydana gelen zaruretler

ZARURİYYE : Ottoman Turkish

(Zarurî) Mecburî. İster istemez olacak iş. İhtiyarî olmayan, mecburî olan

ZARURÎ : Ottoman Turkish

(Bak: Zaruriyye)

ZARÂFET : Ottoman Turkish

incelik, kibarlık

ZARÎ : Ottoman Turkish

Kanı durmayan damar

ZARÛRET : Ottoman Turkish

çaresizlik, yoksulluk, mecburiyet

ZARÛRİYÂT : Ottoman Turkish

zarurî olanlar

ZARÛRÎ : Ottoman Turkish

mecburiyetle, ister istemez

ZARÛRÎYE : Ottoman Turkish

zarurî olan

ZARÛRÎYET : Ottoman Turkish

mecburiyet, zorda kalma

ZAUN : Ottoman Turkish

Yük devesi

ZAV' : Ottoman Turkish

Aydınlık. Işık

ZAV'-UŞ ŞEMS : Ottoman Turkish

Güneş ışığı

ZAVABIT : Ottoman Turkish

(Zâbıta. C.) Kaideler. Nizamlar, usuller

ZAVAHİR : Ottoman Turkish

(Zâhir. C.) Görünüş. Dış görünüş. * Göze çarpan yerler. Yüksek yerler

ZAVARİB : Ottoman Turkish

Nabız damarları

ZAVİYE : Ottoman Turkish

"Köşe. * Küçük tekke. * İki çizginin birleşmesi ile hasıl olan köşe, şekil. * Mat: Birbiriyle kesişen iki satıh veya iki çizginin birleştiği yerde meydana gelen açıklık. Açı. Açı ölçü birimi 360 eşit parçaya bölündüğü takdirde ""derece"", 400 eşit parçaya bölündüğü takdirde ""grat"" tır."

ZAVİYETÂN (ZAVİYETEYN) : Ottoman Turkish

İki zaviye. İki açı

ZAY'A : Ottoman Turkish

(C: Zıyâ') Geliri olan bina. * Tarla. Çiftlik. * Binasız arsa

ZAY'AT : Ottoman Turkish

Kaybolma, kaybetme