Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
ZEKURET : Ottoman Turkish

Erkeklik

ZEKVE : Ottoman Turkish

Tamamlamak. Kesmek

ZEKZEKE : Ottoman Turkish

Çirkin ve yaramaz huylu olmak

ZEKÂ : Ottoman Turkish

Çabuk anlama ve bilme kabiliyyeti. Fehim ve idrakte çabuk olma. * Ateşin alevlenmesi. * Güzel koku alma

ZEKÂ : Ottoman Turkish

çabuk anlama kabiliyeti

ZEKÂB : Ottoman Turkish

f. Yazı mürekkebi

ZEKÂRET : Ottoman Turkish

Erkeklik

ZEKÂT : Ottoman Turkish

"Nisab miktarı mala, paraya sahib olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. Ziyadeleşme, artma. * Temizlik. Taharet. (Bak: Sadaka, Nisab).( $ Bu kelâmın mâkabliyle nazmını icab ettiren münasebet ise: Namaz $ Yani dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, zekât da İslâmın kantarası, yani köprüsüdür. Demek; birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden İlâhî iki esastırlar. Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır. İ.İ.)(Zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için bir kaç şart vardır:
Sadakayı vermekte israf olmaması.
Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.
Minnetle in'âmın bozulmaması.
Fakir olmak korkusu ile sadakanın terk edilmemesi.
Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesi ile ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylere de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.
Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyyesinde sarfetmesi lâzımdır. İ.İ.)(Sadakalar kimlerin hakkıdır, bu cihete gelince, emr ü teşvik olunduğunuz infak u sadakat $ Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada vakf-ı nefs etmiş, $ Yeryüzünde şuraya buraya gidemiyen, yani Allah yolunda meşguliyetlerinden veya maraz ve acz gibi bir maniadan dolayı nafakalarını kazanmağa iktidarları olmayan o fakirler içindir ki $ hallerini tecrübe etmeyen cahil, onları $ taaffüflerinden, yani istemeğe tenezzül etmeyip tahammül ve tecemmül ile iffetlerini muhafaza ve ibraz eylediklerinden dolayı, zengin zanneder. $ Sen onları simalarıyla, dikkat edildiği zaman hallerinde görülecek edeb ü nezahet, yüzlerinde müşahede olunacak âsâr-ı fakr u zaruret gibi alâmetleriyle tanırsın. $ İnsanlardan dilenmezler, hele $ ilhah-ı ısrar ile hiç dilenmezler, olsa olsa pek muztar kaldıkları zaman ehline ifham-ı hâl ederler...Bu âyet, Ashab-ı Suffa tesmiye olunan fukara-yı Muhacirîn hakkında nazil olmuştur ki; dörtyüz kişi kadar vardılar. Medine'de ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu, daima Mescid-i Nebeviyeye mülazemet ederler, mescidin sofasında ikamet eylerler, ilm-i Kur'an tahsil ederler, mevâız ve tedrisat-ı Peygamberîyi istimâ' ile müstefid olurlar, hep oruçlu bulunurlar. Hâsılı; ilm ü ibadete hasr-ı evkat ederler ve her ne zaman bir gaza olursa giderlerdi. Bunlar Medrese-i Risalet'in Allah yoluna vakf-ı nefs etmiş talebesiydiler.İbn-i Abbas Hazretlerinden vaki olan rivayete göre birgün Resulullah (A.S.M.) Ashab-ı Suffa'nın başlarına durmuş, hallerini nazar-ı tedkikten geçirmişti. Fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri gördü ve kalblerini tatyib edip buyurdular ki: ""Ey Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun ki, her kim şu sizin bulunduğunuz hal ü sıfatta ve bulunduğu halden razı olarak bana mülaki olursa o benim refiklerimdendir. "" İşte bu âyet de bunlar dolayısiyle nâzil olmuştur. Ve fakat hükmü âmmdır. Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten veya Allah rızası için hidemât-ı âmmeye vakf-ı nefs eden ve bu ahval içinde malı mülkü yok, muhtaç olmakla beraber nafakasını kesbe vakit bulamayan veya kudreti yetişemiyen fukara-yı mü'minîn bu âyetin hükmünde dâhildirler. Bunlar infakat ü sadakatın en güzel masrıfını teşkil ederler. E.T.)"

ZEKÂT : Ottoman Turkish

zenginlerin kırkta bir oranında fakirlere yaptığı yardım

ZEKÂVET : Ottoman Turkish

Zeki oluş. Zeyreklik. Çabuk anlama ve kavrama. Keskin anlayış

ZEKÂVET : Ottoman Turkish

zekilik, anlayış çabukluğu

ZEKÎ : Ottoman Turkish

çabuk anlayışlı, temiz

ZEL-CEDD : Ottoman Turkish

Kudret, kuvvet, azamet ve büyüklük sâhibi. (Bak: Cedd)

ZEL-CUD : Ottoman Turkish

Bol bol ihsan eden, cud ve cömertlik sahibi

ZELA' : Ottoman Turkish

"Ayağın altında ve üstünde; elin ise arkasında olan yarık."

ZELAHLAH : Ottoman Turkish

(C.: Zelahlahât) Büyük çanak. * Aceleci ve uzun boylu adam. * Derin olmayan ırmak

ZELAK : Ottoman Turkish

(Zelk) Yolmak (tıraş gibi). * Sürçmek. Ayağın kayması

ZELAKA : Ottoman Turkish

(İzlâk
Zellâka) Fasâhat, kolaylık ve lisan inceliği, keskinlik. Nutkun güzel ve çabuk olması. * Tecvidde: Keskin olarak çıkan $ harflerinin ismi. Bunlara müzlika harfleri de denir

ZELALET : Ottoman Turkish

Alçaklık, hakirlik, horluk. Zillet

ZELAZİL : Ottoman Turkish

Zelzeleler. Yer sarsıntıları

ZELEC : Ottoman Turkish

Kaymak yer

ZELEF : Ottoman Turkish

"Burnun küçük ve ucunun, gerisine eşit olması. (O burun sahibine ""ezlef"" derler) (Müe: Zülefâ)"

ZELEFE : Ottoman Turkish

(C.: Zulef) Pâk ve ruşen nesne, parlak ve temiz cisim. * Kaypak, düz yer

ZELEL : Ottoman Turkish

Eksiklik

ZELEME : Ottoman Turkish

Keçinin boğazı altında sarkık olan kıllar. (Müz: Ezlem. Müe: Zelmâ)