Ottoman Turkish
İ'DAL : Ottoman Turkish
Güç olmak, zor olmak
İ'DAM : Ottoman Turkish
Vücudu ortadan kaldırmak. Yok etmek. Öldürmek
İ'DAM-I NEFS : Ottoman Turkish
İntihar. Kendi kendini öldürmek
İ'FA' : Ottoman Turkish
Çoğaltmak. * Terketmek
İ'KAD : Ottoman Turkish
Düğümlemek. Bağlamak. Bend etmek
İ'KAR : Ottoman Turkish
Kadının dölyatağını sakatlama
İ'LA : Ottoman Turkish
(Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak
İ'LA-YI KELİMETULLAH : Ottoman Turkish
"Allah kelâmının, İslâmiyetin ulviyetini ve hakikatlarının kıymetini bildirmek ve yaymak. Hakaik-ı Kur'âniye ve imâniyenin neşir ve tâmimine cehd ile çalışmak.(Bu zamanda her bir mü'min i'lâ-yı Kelimetullah ile mükelleftir. H.)(Eskiden beri i'lâ-yı Kelimetullah ve beka-yı istiklâliyet-i İslâm için farz-ı kifâye-i cihadı deruhde ile, kendini yek-vücud olan Alem-i İslâma fedaya vazifedâr ve hilâfete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; Alem-i İslâmın saâdet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zira şu musibet, mâye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını harikulâde ta'cil etti. R.N.)"
İ'LAF : Ottoman Turkish
(Alef. den) Hayvana yem verme
İ'LAK : Ottoman Turkish
(Alak. dan) Sülük yapıştırmak
İ'LAL : Ottoman Turkish
Harf-i illetlerin kolaylık için başka harfe değiştirilmesine denir. ( ) nin ( ) olduğu gibi
İ'LAM : Ottoman Turkish
Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. * Mahkeme hükmünü bildiren resmi karar yazısı
İ'LAMAT : Ottoman Turkish
(İ'lam. C.) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar
İ'LAMAT-I NİZAMİYE : Ottoman Turkish
Huk: Nizamiye mahkemelerinden çıkan ilâmlar
İ'LAMAT-I ŞER'İYE : Ottoman Turkish
Huk: Şer'iye mahkemelerinden nafaka, nikâh vs. ye dâir verilen i'lâmlar
İ'LAMAT-I ŞER'İYE MÜMEYYİZİ : Ottoman Turkish
"Şeyh-ül İslâm kapısındaki fetvahanenin üç kaleminden biri olan ""İlâmat Odası""nın başındaki memurun ünvanı idi. Kadılar tarafından verilen ilâmları tetkik vazifesiyle mükellef olduğu için, bu memuriyete, ulemadan tanınmış olanlar tâyin edilirdi. (O.T.D.S.)"
İ'LAN (İLÂN) : Ottoman Turkish
Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak. * Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme. * Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma
İ'LANAT : Ottoman Turkish
İlânlar
İ'LANEN : Ottoman Turkish
İlân ederek, ilân yoluyla
İ'LANNAME : Ottoman Turkish
f. İçinde ilân yazılı olan kâğıt. * Bir hususun herkese ilân edilmesi için hükümetçe hazırlanıp bastırılan resmi kâğıt
İ'LEM : Ottoman Turkish
"( $ masdarından emirdir.) ""Bil!"" mânasına gelir."
İ'MA : Ottoman Turkish
Kör etme, âmâ yapma
İ'MAD : Ottoman Turkish
Direk dikme
İ'MAK : Ottoman Turkish
Derinleştirme. Bir şeyin derinliğine varma
İSTİARE : Ottoman Turkish
"Ariyet istemek. Ödünç almak. Birinden iğreti bir şey almak. * Edb: Bir kelimenin mânasını muvakkaten başka mânada kullanmak; veya herhangi bir varlığa, ya da mefhuma asıl adını değil de, benzediği başka bir varlığın adını verme san'atına istiare denir.Cesur ve kuvvetli bir insana ""arslan, kurnaz bir kimseye ""tilki"" demekle istiare yapmış oluruz."
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani