Ottoman Turkish
BİCAL : Ottoman Turkish
Büyük gövdeli şey. Azîm. Cesîm
BİCİŞK : Ottoman Turkish
f. Bilgin, hakîm. * Serçe kuşu
BİCRİT : Ottoman Turkish
Temiz, hâlis şey
BİCU : Ottoman Turkish
"( Custen
Aramak) mastarının emir köküne ""bi"" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul mânasında emirdir."
BİCÛ : Ottoman Turkish
"(Custen: Aramak) mastarının emir köküne ""bi"" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul meâlinde emirdir."
BİD : Ottoman Turkish
f. Söğüt ağacı
BİD' : Ottoman Turkish
İlim, şecaat ve şerafette kâmil ve yegâne. * Yeni
BİD'AT : Ottoman Turkish
"(Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür. Din âlimleri tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve hükümlere bid'a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere de bid'a-yı seyyie denilmektedir. (Bak: Sünnet, Fitne)(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni $ sırrı ile: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalâlettir, ateştir.Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş, onlar muhkemattır. Hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nev'indendir. Nevâfil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, ""Âdâb"" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilmez. Fakat, âdâb-ı Nebeviyeye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir. Bu kısım ise (örf ve âdat) muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle mâlum olan harekâtına ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere ""âdâb"" tabir edilir. Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük bir âdâbın mürâatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umûmen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir. Nâfile nev'inden de olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. L.)(Sünnet-i Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zaten ittibaa mecburiyet var. Ve ubûdiyyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevabın zâyiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Adat ve muamelâttaki Sünnet-i seniyye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok. Fakat, HABİBULLAH'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır. Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar, bid'attır. Bid'atlar ise, $ sırrına münafi olduğu için merduddur. Fakat, tarikatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev'inden olsa ve asılları Kitab ve Sünnet'ten ahzedilmek şartiyle ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mukarrer olan usul ve esâsat-ı Sünnet-i Seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartiyle, bid'a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid'aya dahil edip, fakat ""bid'a-i hasene"" namını vermiş. İmam-ı Rabbâni Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: ""Ben seyr-i sülûk-u ruhanide görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervi olan kelimat, nurludur. Sünnet-i Seniyye şuaı ile parlıyor. Ondan mervi olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve hâlleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki: Sünnet-i Seniyyenin şuaı, bir iksirdir. Hem o Sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur."" L.)"
BİD'AT-ÜZ ZAMAN : Ottoman Turkish
Zamanın bid'ası. Yeni çıkan harikulâde şey. Zamanın acib ve garibi
BİD'İYYAT : Ottoman Turkish
(Bid'a. C.) Bid'alar. (Bak: Bid'a)
BİDA' : Ottoman Turkish
(Bid'at. C.) Bid'atlar. Sonradan meydana çıkan şeyler. (Bak: Bid'at)
BİDAA : Ottoman Turkish
(Bidâat) Sermaye, ana para. * Tahsil olunmuş ilim
BİDAH : Ottoman Turkish
f. Sert başlı, huysuz at, aygır
BİDAL : Ottoman Turkish
Bir şeyi başka diğer bir şeyle değiştirme, tırampa etme
BİDANET : Ottoman Turkish
Semizlik, besililik, yoğunluk
BİDARE : Ottoman Turkish
f. Tutkun, âşık, düşkün
BİDAYET MAHKEMESİ : Ottoman Turkish
Bu tâbir eskiden Asliye Mahkemeleri için kullanılırdı
BİDDE : Ottoman Turkish
Derman, tâkat, güç, kuvvet
BİDH : Ottoman Turkish
Geniş ova
BİDİSTAN : Ottoman Turkish
f. Söğütlük
BİDRE : Ottoman Turkish
Ağaç kurdu
BİDRÛD : Ottoman Turkish
f. Sağlık, salimlik, selâmet
BİDÂ : Ottoman Turkish
idatlar, sonradan çıkan şeyler
BİDÂKÂRÂNE : Ottoman Turkish
dinde olmayanı dine sokarcasına
BİDÂT : Ottoman Turkish
dinde olmayıp da dine sonradan giren âdetler
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani