Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
İARE-İ MUKAYYEDE : Ottoman Turkish

Bir mülkün kayıd ve şartlarla birine ödünç olarak verilmesi

İARE-İ MUTLAKA : Ottoman Turkish

Bir mülkün, bir eşyanın sâhibi tarafından hiç bir şart ve kayda bağlı kalmayarak başka birine ödünç verilmesi

İARETEN : Ottoman Turkish

İare olarak. Emaneten

İAZ : Ottoman Turkish

İşaret etmek

İAZA : Ottoman Turkish

(İvaz. dan) Bedel ve karşılık vermek. Bedel vermek

İAZE : Ottoman Turkish

Sığındırmak. Muhafaza etmek. İltica

İAŞE : Ottoman Turkish

Geçindirmek. Beslemek. Yaşatmak. Diriltmek

İB'AD : Ottoman Turkish

Uzaklaştırmak. Sürmek. Kovmak

İB'AS : Ottoman Turkish

Yeniden yaratmak, göndermek. Hayat vermek

İBA' : Ottoman Turkish

Çekinmek. Tiksinmek. * Kabul etmemek, bir işe razı olmamak. * Doymadan yemekten çekilmek

İBABE : Ottoman Turkish

Yol, tarik

İBAD : Ottoman Turkish

Tıb: Bacaklarda diz mafsalının iç kısmındaki büyük damar

İBADAT : Ottoman Turkish

(İbâdet. C.) İbâdetler

İBADE : Ottoman Turkish

Helâk etmek

İBADET : Ottoman Turkish

"Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçmak. Yapılmasında sevab olup, ihlâsla yapılan herhangi bir amel. Şeriatta bildirildiği gibi Allah'a kulluk etmek. Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye. (Bak: Târik-üs-salât)(... İbadet'in ruhu ihlâstır. İhlâs ise yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar. İ.İ.)(İbadetin mânası şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyyetin ve kudret-i Samedaniyyenin ve rahmet-i İlâhiyyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yâni, rububiyetin saltanatı, nasılki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusuratından mukaddes ve muarrâ olduğunu, tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlukatın aczini görmekle kudret-i Samedaniyyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu Ekber deyip huzu ile rükua gidip O'na iltica ve tevekkül etsin.Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisaniyle izhar ve Rabbinin ihsan ve in'âmatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillâh ile ilân etsin. Demek, namazın ef'âl ve akvâli, bu mânaları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz'edilmişler. S.)"

İBADETGÂH : Ottoman Turkish

f. Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane

İBADETHANE : Ottoman Turkish

f. İbadetgâh. Allah'a ibadet edilen yer

İBADETKÂR : Ottoman Turkish

f. İbadet yapan. İbadete düşkün

İBADULLAH : Ottoman Turkish

Allah'ın kulları

İBAET : Ottoman Turkish

Bir şeyi diğer bir şeye ircâ etme

İBAG : Ottoman Turkish

Helâk etmek

İBAH : Ottoman Turkish

İtibar etmek, ehemmiyet vermek. Hürmet etmek

İBAHA : Ottoman Turkish

(İbahe) Sevab veya günah olmamak. Bir şeyin yasak ve haram olmaktan çıkması. * İzin vermek. Mübah ve helâl kılmak. * Bir şeyi izhâr etmek

İBAHAT : Ottoman Turkish

(İbâhe. C.) Mübahlar. Günah ve sevab olmayan işler

İBAHİYYE : Ottoman Turkish

Sevab veya günah olduğunu kabul etmeyen bâtıl ve dalâlete saparak dinden çıkan bir fırka veya bu fırkadan olan kimse