Ottoman Turkish
İKTİLA' : Ottoman Turkish
Kapıp alma, koparma
İKTİMAN : Ottoman Turkish
Gizlenme, saklanma
İKTİMAN-I SÂRIK : Ottoman Turkish
Hırsızın gizlenmesi
İKTİNA' : Ottoman Turkish
Künyelenme. * Anlaşılmayacak şekilde söyleme. * Gizlenme, saklanma
İKTİNAF : Ottoman Turkish
Bir şeyin etrafını kuşatmak. * Deve için ağıl edinmek
İKTİNAH : Ottoman Turkish
(Künh. den) Bir işin esâsını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma
İKTİNAN : Ottoman Turkish
Saklanma, gizlenme
İKTİNAN-I NİSVAN : Ottoman Turkish
Kadınların örtünmesi
İKTİNAS : Ottoman Turkish
Tuzak kurup avlanma
İKTİRA' : Ottoman Turkish
(Kirâ. dan) Kiralama, kira ile tutma
İKTİRAB : Ottoman Turkish
(Kurb. dan) Yanaşma, yaklaşma, takarrüb
İKTİRAB-I SAAT : Ottoman Turkish
Kıyamet vaktinin yaklaşması
İKTİRAC : Ottoman Turkish
Paslanma, küflenme
İKTİRAF : Ottoman Turkish
Emek çekerek kesb ü kâr eylemek, kazanmak. * Günah kazanmak
İKTİRAH : Ottoman Turkish
(C.: İktirahat) (Karh. dan) Evvelden hazırlamadan düzgün bir şekilde ve içe doğduğu gibi (şiir veya nutuk) söyleme
İKTİRAN : Ottoman Turkish
"Ulaşmak. Mukarin olmak. Yaklaşmak. Yetişmek. * İki şeyin bir arada gelmesi. İki nimetin aynı anda bulunması gibi... (İktiran tâbirinden anlaşılan: Bir şeyin zahirî sebebiyle o şeyin beraber görünmesidir. Meselâ bir bahçeye su vermek zahirî sebebi ile nebatların büyümesi; veya bir mürşidin irşadiyle hidayete ermenin bir zaman içinde beraber bulunmaları ki, hem zahirî sebeplerin, hem de neticelerin hakiki sahibi ve müessiri ancak Cenab-ı Hak'tır.)(Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, ""iktiran"" tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem bir şeyin ademi, bir nimetin mâdum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki: O şeyin vücudu dahi, o nimetin vücuduna illettir. Şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünki bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddematına ve şerâitine terettüb eder. Halbuki o nimetin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor. Meselâ: Bir bahçeyi sulayan cedvelin deliğini açmıyan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine sebeb ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka yüzer şeraitin vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakiki olan kudret ve irade-i Rabbaniye ile vücuda gelir: İşte bu mağlatanın ne kadar hatâsı zâhir olduğunu anla ve esbabperestlerin de ne kadar hatâ ettiklerini bil! L.)"
İKTİRAN-I KEVAKİB : Ottoman Turkish
Ast: İki gezegenin zâhiren birbirine yakın bir mevziye gelmeleri veya aynı burçta bulunmaları
İKTİRANÎ KIYAS : Ottoman Turkish
"Man: Neticenin aynı veya nakizı, mukaddemelerinin birisinde bilfiil zikredilmeyen kıyastır. Meselâ: ""Her cisim muhdestir"". Ve nakizı olan: ""Bazı cisimler muhdes değildir"" kaziyeleri, ne birinci ve ne de ikinci mukaddemede hey'et-i mecmuası ile zikredilmiş olmadığından iktirânidir."
İKTİRAS : Ottoman Turkish
Bir işe ehemmiyet verme, bir şeyi mühimseme. * Kederli ve hüzünlü olma
İKTİRAZ : Ottoman Turkish
(Karz. dan) Borç alma
İKTİSA : Ottoman Turkish
Giyinmek, giymek
İKTİSA-İ NUKUD : Ottoman Turkish
Para biriktirme
İKTİSAB : Ottoman Turkish
Kazanmak. Tahsil etmek. Elde etmek
İKTİSAB-I ŞAN Ü ŞÖHRET : Ottoman Turkish
Şan ve şöhret kazanma, meşhur olma
İKTİSABAT : Ottoman Turkish
(İktisab. C.): İktisablar, kazanmalar, elde etmeler ve edinmeler
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani