Ottoman Turkish
İLTİYAM : Ottoman Turkish
Yaranın kapanıp iyi olması. * Cem' olmak. * Zemmolunmak.(Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir. M.)
İLTİYAM-NÂPEZİR : Ottoman Turkish
f. İyi olmaz, kapanmaz yara
İLTİYAM-PEZİR : Ottoman Turkish
f. İyi olabilir, kapanabilir yara
İLTİZAK : Ottoman Turkish
Yapışma, birleşme
İLTİZAK-I ESABİ' : Ottoman Turkish
Parmakların yapışması
İLTİZAM : Ottoman Turkish
"Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma. * Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma. * Onyedinci y.y. dan itibâren devlete gelir getiren kaynaklar, yavaş yavaş belirli bedel karşılığında şahıslara verilmeğe başlandı. Bu usulün adı iltizamdı. İltizamı üzerine alan kimseler, yani mültezimler; geliri devlete peşin olarak öderler, sonra bunu halktan tahsil ederlerdi. (Bak: Mültezim)(Dimağda merâtib var, birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir.Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor sonra iz'an oluyor.Sonra gelir iltizam, sonra i'tikad gelir.i'tikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâlet: Salâbet i'tikaddan.Taassub iltizamdan, imtisal iz'andan, tasdikten iltizam, taakkulde bitaraf, bibehre tasavvurda. Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir.Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek her demde.Sâfi olan zihinleri cerhdir, hem idlâli. S.)"
İLTİZAMEN : Ottoman Turkish
İltizam yoluyla, iltizam suretiyle
İLTİZAMİYE : Ottoman Turkish
Bilerek yapılmış olan ve iltizama müteallik
İLTİZAZ : Ottoman Turkish
(Lezzet. den) Lezzet duyma, hoş ve lâtif bulma
İLTİZAZAT : Ottoman Turkish
(İltizaz. C.) İltizazlar, lezzet duymalar
İLVA : Ottoman Turkish
Çevirmek. Baş eğmek. Başı eğilmek. * Başkasının sözünü maksadı olmayan başka tarafa çevirmek. * Birinin hakkını inkâr eylemek. * Bayrağı kaldırmak. Sancak dikmek
İLVİNAN : Ottoman Turkish
Renklenme, televvün
İLYAS (ALEYHİSSELÂM) : Ottoman Turkish
"Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta ""Ella"" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö.
asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir. (Bak: Merâtib-i hayat)"
İLYASÎN : Ottoman Turkish
"İlyas demektir. Bazı kıraetlerde ""âl yasin"" okunduğundan, her iki kıraete de mutabık olmak için imlâsı, ""el yasin"" suretinde yazılır.Yasin, İlyas Aleyhisselâm'ın babası olmakla Âl-i Yasin, yine İlyas demek olur. Yasin bir de Resul-i Ekrem'in isimlerinden olduğuna göre, bazıları Âl-i Yasin'den murad; ümmet-i Muhammed (A.S.M.) olduğunu söylemişlerdir. (E.T.)"
İLYE : Ottoman Turkish
Sağrı, but. Kalçanın üst kısmı
İLYETEYN : Ottoman Turkish
Kaba etler. Sağ ve sol butlar
İLZAK : Ottoman Turkish
(Lazk. dan) Yapıştırma
İLZAM : Ottoman Turkish
Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. Söz ve fikirde galibiyet. İltizam ettirmek. İsnad ve isbat etmek
İLZAMİYAT : Ottoman Turkish
Bir kimseyi ilzam edip susturmak için söylenen sözler
İLÂ-ÂHİR : Ottoman Turkish
Sona kadar, diğerleri de böyledir ve başkaları... (manalarına gelir.)
İLÂN-I HARB : Ottoman Turkish
Savaş açma. Harb ilân etme
İLÂN-I İFLÂS : Ottoman Turkish
Tüccarın işinde güçsüzlüğünü yani iflâs ettiğini resmî olarak söyleyip açığa vurması
İLÂN-I TEKVİNÎ : Ottoman Turkish
Umumi âfetler ve gök taşları düşmesi gibi Cenab-ı Hakk'ın tekvinî âyetleri ve ibretli hâdiseleri ile hakaik ve hikmet-i İlâhiyesini ilân edip bildirmesi
İLÂVETEN : Ottoman Turkish
İlâve olarak, ekliyerek, katarak, arttırarak
İLÇE : Ottoman Turkish
t. İdarî bakımdan vilâyetten sonra gelen yer. Kaza. Kaymakamlık
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani