Ottoman Turkish
İNSANİYE : Ottoman Turkish
İnsanlar, insan cinsi, beşeriyet
İNSANİYET : Ottoman Turkish
İnsanlık, vicdanlılık. İnsana yakışır hâl ve durum
İNSANİYET-İ KÜBRA : Ottoman Turkish
Büyük ve en makbul olan insânlık, yâni, İslâmiyet.(Ey Nefis! Hayr-ı mahz olan vücudu sana giydiren Hâlik-ı Zülcelâl, sana iştihalı bir mide verdiğinden Rezzak ismi ile bütün mat'umatı bir sofra-i nimet içinde senin önüne koymuştur. Sonra sana hassasiyetli bir hayat verdiğinden, o hayat dahi bir mide gibi rızık ister. Göz, kulak gibi bütün duyguların, eller gibidir ki, ruy-u zemin kadar geniş bir sofra-i ni'meti o ellerin önüne koymuştur. Sonra mânevi çok rızık ve ni'metler isteyen insâniyeti sana verdiğinden âlem-i mülk ve melekut gibi geniş bir sofra-i ni'met, o mide-i insâniyetin önüne ve aklın eli yetişecek nisbette sana açmıştır. Sonra nihâyetsiz ni'metleri isteyen ve hadsiz rahmetin meyveleri ile tegaddi eden ve insâniyet-i kübrâ olan İslâmiyeti ve imânı sana verdiğinden dâire-i mümkinat ile beraber Esmâ-i Hüsnâ ve sıfât-ı mukaddesenin dâiresine şâmil bir sofra-i ni'met ve saadet ve lezzet sana fethetmiş. Sonra imanın bir nuru olan muhabbeti sana vermekle gayr-ı mütenâhi bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana ihsan etmiştir. S.)
İNSANİYETKÂR : Ottoman Turkish
f. Vicdanlı ve iyi adam, insaniyetli
İNSANİYETKÂRÎ : Ottoman Turkish
Vicdanlılık, insaniyetlilik
İNSANİYETPERVER : Ottoman Turkish
İnsanlığı seven, iyi insan
İNSANÎ : Ottoman Turkish
İnsana ait, insanla alâkalı
İNSAT : Ottoman Turkish
(İnsiyat) Susup dinleme, susma. * Gizlenerek gitme. * İnfial vezninde, nidâ eden kimseye icabet etme. * Beli bükülenin beli doğrulması. * Meşhur olma
İNSİBAB : Ottoman Turkish
Dökülme. Akıtılma. * Cereyan etme. * Başka suya karışma. * Tıb: Ahlat-ı erbaadan birisinin vücudun bir tarafında nesicler (dokular) arasında toplanması
İNSİBAG : Ottoman Turkish
"Boyalanma. Maddi veya mânevi rengi ile renklenme. Boya tutma. * Temizlenme.(Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zat, senelerle seyr-i süluka mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünkü, sohbette insibag ve in'ikâs vardır. Malumdur ki, in'ikâs ve tebâiyetle, o nur-u a'zam-ı nübüvvetle beraber en azim bir mertebeye çıkabilir. Nasıl ki; bir sultanın hizmetkârı ve onun tebaiyeti ile, öyle bir mevkiye çıkar ki, bir şah çıkamaz. S.)"
İNSİCAL : Ottoman Turkish
Çekilme. * Dökülme
İNSİCAM : Ottoman Turkish
Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak. * Devamlı yağmur yağmak. * Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertib üzere olmak
İNSİDAD : Ottoman Turkish
(Sedd. den) Tıkanma, kapanma
İNSİDAD-I EM'Â : Ottoman Turkish
Tıb: Bağırsakların birbirine dolanması neticesinde tıkanması
İNSİDAD-I HALİME : Ottoman Turkish
Tıb: Meme başlarının tıkanması
İNSİDAL : Ottoman Turkish
Düşük olma, sarkma, pörsüme
İNSİFA' : Ottoman Turkish
(Nısıf. dan) Bir şeyin ortası. * Bir şeyin yarısını alma. * Gündüzün ortası. * Hakka hizmet. * Adaletle mukabele etmek. Mazluma yardım edip zâlimden hakkını almak
İNSİFAR : Ottoman Turkish
İnkişaf etme, açılma
İNSİHAK : Ottoman Turkish
Döğülüp ezilme. Ezilip yumuşamak
İNSİHAL : Ottoman Turkish
Düzgün söz söyleme. * Kabuğu soyulma
İNSİKAB : Ottoman Turkish
Delinme
İNSİKAB-I LÜ'LÜ' : Ottoman Turkish
İncinin delinmesi
İNSİLAB : Ottoman Turkish
(Selb. den) Kaldırılma, selb olunma, giderilme. Kalmama. Mahvedilme. Soyulma, soyulmuş olma
İNSİLAH : Ottoman Turkish
Silâhlanma. Silâh ile techiz olma
İNSİLAK : Ottoman Turkish
(Silk. den) Yola girme, süluk etme, yol tutma
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani