Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
ŞURU' : Ottoman Turkish

Başlama. Mübaşeret etme

ŞURUT : Ottoman Turkish

(Şart. C.) Şartlar. Bir şeyde bulunması lâzım gelen esaslar, temeller

ŞURUT-U SALÂT : Ottoman Turkish

Namazın şartları

ŞUS : Ottoman Turkish

Pak etmek, temizlemek

ŞUSY : Ottoman Turkish

Ölünün şişip el ve ayağının sertleşmesi

ŞUTBE : Ottoman Turkish

(C.: Şütab) Kılıcın yüzünde yapılan yol

ŞUTTAR : Ottoman Turkish

Pazu hareketi

ŞUTUR : Ottoman Turkish

Irak, uzak, baid. * Bir memesi birisinden uzun olan koyun. * İki emziği kurumuş olan deve

ŞUTUT : Ottoman Turkish

(şatt. C.) Büyük nehirler

ŞUUB : Ottoman Turkish

(şa'b. C.) Cemaatler. Taifeler. Kabileler

ŞUUBAT : Ottoman Turkish

(şu'be. C.) Şubeler, kısımlar, bölümler

ŞUUN : Ottoman Turkish

(Şe'n. C.) İşler, fiiller. Havadis

ŞUUN-U SEYYALE : Ottoman Turkish

Akıcı, bir halde durmayan işler

ŞUUNAT : Ottoman Turkish

Şuunlar. Keyfiyetler, haller. * Emirler. Kasıtlar. Talepler

ŞUUR : Ottoman Turkish

Anlayış, idrak. Vicdan. Hiss-i zâhirle duymak. * Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir. (E.T.) * Kendi varlığından haberi olma. * Bir şeyi hoşça tanıma. * İnceliklerini iyice idrak etme. * (Şa'r. C.) Kıllar

ŞUURDÂRÂNE : Ottoman Turkish

"f. Haberli ve iyice tanıyarak. Kendinden haberi olarak. Bilerek, bilir gibi.(Hayat olmazsa vücud vücud değildir; ademden farkı olmaz. Hayat, ruhun ziyasıdır. Şuur, hayatın nurudur. Madem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler. Ve madem şu âlemde bilmüşahede bir intizam-ı kâmil-i ekmel vardır. Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicâm-ı ahkem görünüyor. Madem şu biçâre, perişan küremiz, sergerdan zeminimiz, bu kadar hadd ü hesâba gelmez zevil-hayat ile, zevil-ervah ile ve zevil-idrak ile dolmuştur. Elbette sâdık bir hads ile ve kat'i bir yakin ile hükmolunur ki; şu kusur-u semâviye ve şu büruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münâsib zihayat, zişuur sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi; Güneşin ateşinde dahi, o nurani sekeneler bulunur. Nar nuru yakmaz. Belki ateş, ışığa meded verir... S.) (Bak: Vicdan)"

ŞUVAZ : Ottoman Turkish

Kızgın, ateşli maden. Kızgın ateş. * Susama

ŞUVEYY : Ottoman Turkish

Yavaş

ŞUY : Ottoman Turkish

f. Koca, eş, zevc

ŞUYİDE : Ottoman Turkish

f. Yıkanmış

ŞÂBÂN : Ottoman Turkish

Arabî ayların sekizincisi

ŞÂD-ÂBÎ : Ottoman Turkish

f. Sulu olma, suya kanmışlık. Tazelik

ŞÂFİ : Ottoman Turkish

hastaya şifa veren Allah

ŞÂHİD : Ottoman Turkish

ütün zamanlardaki yaratıkları ve onların her hâlini gören Allah

ŞÂHİD-İ EZELÎ : Ottoman Turkish

Ezelden ebede her şey nazar-ı şuhudunda olan Cenab-ı Hak