Ottoman Turkish
CAMEKÂN : Ottoman Turkish
f. Elbise soyunulacak yer. * Camlık
CAMEŞUY : Ottoman Turkish
(C.: Câmeşuyân) f. Çamaşırcı, çamaşır yıkayan
CAMGER : Ottoman Turkish
f. Cam yapan sanatkâr, camcı ustası
CAMGÛL : Ottoman Turkish
f. Külhanbeyi
CAMHANE : Ottoman Turkish
f. Cam fabrikası
CAMİ : Ottoman Turkish
"İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina. * Cem'edici, toplayıcı, içine alan. * Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan. * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir. * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem' eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir."
CAMİ-İ EMEVÎ : Ottoman Turkish
şam şehrinde büyük bir câmidir
CAMİ-İ KEBİR : Ottoman Turkish
Büyük cami
CAMİ-İ KUR'AN : Ottoman Turkish
Kur'an-ı Kerim'i toplayan mânâsında olup, Halife Hz. Osman (R.A.) kasdedilir
CAMİ-ÜL EZHER : Ottoman Turkish
Mısır'daki en büyük üniversitenin adı
CAMİ-ÜL HURUF : Ottoman Turkish
Kitap te'lif eden, müellif, yazar
CAMİ-ÜL KELİM : Ottoman Turkish
Vecize. Kısa olup çok mânaya gelen söz
CAMİ-ÜL MEHASİN : Ottoman Turkish
Güzel vasıfları huyları kendinde toplamış bulunan
CAMİA : Ottoman Turkish
Topluluk. Birlik. Kütle. * Dâr-ül fünûn
CAMİD : Ottoman Turkish
(Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde. Cansız
CAMİH : Ottoman Turkish
Başı sert hayvan
CAMİİYYET : Ottoman Turkish
"Câmi'lik, toplayıcılık. * Çok şeylerle alâkalılık. * Pek ziyâde mânâları ve şeyleri hâvi olmak.(Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnâ'yı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyyettir. Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir; âdetâ kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor. Nasılki bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de en küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlikıdır. L.)"
CAMİL : Ottoman Turkish
Çobanla olan deve sürüsü
CAMİS : Ottoman Turkish
Cansız, camid. * Letâfeti gitmiş olan elbise
CAMİT : Ottoman Turkish
Eski ve Ortaçağlarda Giresun ile Samsun arasında kalan dağlık mıntıkaya verilen ad. Osmanlılar zamanında bu kelime Canik olarak kullanılmıştır
CAMUS : Ottoman Turkish
Su sığırı. Manda. Kömüş
CAMUS : Ottoman Turkish
manda
CAMÎ : Ottoman Turkish
(Molla Camî) Hi:
898 Büyük bir İslâm müellifidir. Asıl adı: Abdurrahman'dır. Yüze yakın eser vermiştir
CAN : Ottoman Turkish
"f. Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır. Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur. Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde kendileri konuşuyor ve hayat ve ruhu madde ile açıklamaya kalkışıyorlar. Oysa maddenin de ne olduğunu biliyor değildirler. Biz müslümanlar madde gibi hayat ve ruhun da Allah'ın kudretinin eserleri olduğunu biliyor, birini diğerinin yerine koymuyoruz. Allah görünen ve görünmeyen âlemler yaratmıştır. Onun kudretinin ve yaratmasının sınırı yoktur. Madde, yarattıklarının sadece bir çeşitidir. Varlığı maddeden ibaret sanmak aklı gözüne inmiş olan akılsızların batıl bir inancıdır. * Mc: Sevgili, dost."
CAN-AFERİN : Ottoman Turkish
f. Yaratıcı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani