Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
CEHR : Ottoman Turkish

Görünmek, zâhir olmak. * Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak. * Tecvid'de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıyarak nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir

CEHR : Ottoman Turkish

açıktan söyleme

CEHRE : Ottoman Turkish

Açıkta ve belli olan şeyler. * Pamuk ve ipek sarılan masura

CEHREN : Ottoman Turkish

Açıktan, alenen

CEHREN : Ottoman Turkish

açıktan

CEHRET : Ottoman Turkish

Görünmek, zahir olmak

CEHRETEN : Ottoman Turkish

Aşikâr sûrette, aleni bir şekilde, açıktan açığa

CEHRÎ : Ottoman Turkish

Aleni ve yüksek sesle vâki olan şey

CEHRÎ : Ottoman Turkish

açık sesle

CEHVA' : Ottoman Turkish

Açık

CEHVE : Ottoman Turkish

İnsanın dübür yeri

CEHVERE : Ottoman Turkish

Zâhir olmak, görünmek

CEHYER : Ottoman Turkish

Dişi ayı

CEHZAM : Ottoman Turkish

Başı büyük, yuvarlak yüzlü kişi. * Esed, arslan

CEHÂLET : Ottoman Turkish

cahillik, bilgisizlik

CEHÂLETPERVER : Ottoman Turkish

ilgisizliği seven

CEHÂLÂT : Ottoman Turkish

cahillikler, bilgisizlikler

CEHÛD : Ottoman Turkish

Cıfıt, yahudi

CEHÛF : Ottoman Turkish

Kuyudan suyu alıp yukarı çekmeye mahsus kova

CEHÛL : Ottoman Turkish

Pek çok câhil. (İnsan hayvanların aksine olarak hayata lâzım her şeye karşı câhildir. Her şeyi öğrenmeğe mecburdur. Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için sigayı mübalâğâ ile cehûldur. M.)

CEHÛL : Ottoman Turkish

pek cahil

CEHÛLÂNE : Ottoman Turkish

Pek câhilcesine

CEHÛŞ : Ottoman Turkish

Oğlan, sabi

CEHŞ (CÜHÜŞ) : Ottoman Turkish

Medet edişmek. Başka kimseye sığınıp arkalanmak

CEL'AB : Ottoman Turkish

Medine yakınında bir dağ. * Gözü çok iyi görmek