Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
CELBÛ : Ottoman Turkish

f. Nâneye benzer bir ot, sebze

CELBÛB : Ottoman Turkish

f. Sarmaşık (bitkisi.)

CELCA' : Ottoman Turkish

Boynuzsuz koyun

CELCELE : Ottoman Turkish

Çan sesi. * Gök gürültüsü. * Depretmek. * Gitmek

CELCELUTİYE : Ottoman Turkish

"Peygamberimizin Resul-i Ekremin (A.S.M.) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz. Ali (R.A.) tarafından te'lif edilen Süryânice bir kasidedir. Esas mânası; bedi' demektir."

CELCELÎTİYE : Ottoman Turkish

Hazreti Ali radıyallahu anhın önemli bir eseri

CELD : Ottoman Turkish

"Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır. * Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır. Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle ""celde"" adını almıştır."

CELDA : Ottoman Turkish

Sür'at. Çabukluk. * şecaat

CELDE : Ottoman Turkish

Fık: Suç işleyen birisine kamçı veya değnekle bir vuruş

CELE : Ottoman Turkish

Başın ön tarafının saçı dökülmek

CELEB : Ottoman Turkish

f. Fahişe. Orospu. * Çan

CELECE : Ottoman Turkish

(C.: Cülec) Kafa, baş

CELED : Ottoman Turkish

Sütü ve yavrusu olmayan büyük deve. * Muhkem yer. * Samanla doldurulup anası önüne koyulan buzağı derisi

CELEF : Ottoman Turkish

Yerden balçık küremek ve gidermek

CELEM : Ottoman Turkish

Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü

CELENFEA : Ottoman Turkish

Şişman karınlı büyük deve

CELENZA : Ottoman Turkish

Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi

CELESAT : Ottoman Turkish

(Celse. C.) Meclisler, celseler

CELEVAT : Ottoman Turkish

(Cilve. C.) Cilveler. Hüsn-ü zuhûrlar

CELEVLA' : Ottoman Turkish

Mekân ismi

CELEVÂT : Ottoman Turkish

cilveler, görünümler

CELH : Ottoman Turkish

Doldurmak, dolu olmak

CELHE : Ottoman Turkish

(C.: Cülâhet) Gidermek. Yerinden ayırmak. * Nâhiye

CELİ : Ottoman Turkish

Parlak, açık, âşikâr, meydanda. * Kur'an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı

CELİB : Ottoman Turkish

Satmak için bir yerden toplanılan şeyler. * Esir, köle, cariye. Satılık esir