Ottoman Turkish
A'MÂL-İ SÂLİHA : Ottoman Turkish
"Allah'ın rızasına uygun, iyi ve hayırlı işler.( $) Kur'an: Sâlihatı mutlak, mübhem bırakıyor... Çünki ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr çoğu nisbîdirler... Nev'den nev'e geçtikçe değişir... Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır... Mahalden mahale tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur. Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mahiyeti değişir.Meselâ: Cesaret, sehavet; erkekte: gayret, hamiyet, muavenete sebeptir.Karıda: Nüşuze, vekahete, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir... Meselâ: Zaifin kaviye karşı izzet-i nefsi, kavide tekebbür olur. Kavinin zaife karşı tevazuu zaifte tezellül olur. Meselâ: Bir ulü-l emir, makamındaki ciddiyeti vekar; mahviyeti zillettir. Hânesinde ciddiyeti kibir; mahviyeti tevazudur.Meselâ: Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir... Terettüb-ü neticede, tevekküldür... Semere-i sa'yine, kısmetine rıza kanaattır. Meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa dun-himmetliktir.Meselâ: Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir... Mütekellim-i maal-gayr olsa, hıyanet olur...Meselâ: Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez. Millet nâmına tefâhur eder, hazm-ı nefs edemez... Herbirinde birer misâl gördün, istinbat et.Madem ki, Kur'an bütün tabakata bütün a'sarda, kâffe-i ahvâlde şâmil bir hitab-ı ezelîdir. Hem nisbî hüsn, hayr çoktur... Sâlihattaki ıtlakı, beliğane bir icaz-ı mutnebdir. Beyanda sükutu, geniş bir sözdür. Sünuhat)"
A'MÂL-İ UHREVİYE : Ottoman Turkish
"Ahirete ait iş, hareket ve ibadetler.(Bu dünya, dâr-ül-hikmettir, dâr-ül-hizmettir; dâr-ül-ücret ve mükâfat değil. Buradaki a'mâl ve hizmetlerin ücretleri Berzahta ve Ahirettedir. Buradaki a'mâl, Berzahta ve Ahirette meyve verir. Madem hakikat budur, a'mâl-i uhreviyyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir. Verilse de, memnunane değil, mahzunâne kabul etmek lâzımdır. Çünki: Cennet'in meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla, bâki hükmünde olan amel-i uhrevi meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir. Bâki bir lâmbayı bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir. M.)"
A'NAK : Ottoman Turkish
(E'nak) Boynu uzun
A'NAN : Ottoman Turkish
Ufuklar. * Ağacın ucu
A'NEB : Ottoman Turkish
Büyük burunlu adam, burnu iri olan adam
A'Nİ : Ottoman Turkish
Yani ben demek istiyorum ki (manasında)
A'NÂ : Ottoman Turkish
(İnv. C.) Nahiyeler, taraflar. * Cemaatler
A'NÂB : Ottoman Turkish
(İneb. C.) Üzümler. Yaş üzümler
A'NÂK : Ottoman Turkish
(Unk. C.) Boyunlar, gerdanlar
A'RAB : Ottoman Turkish
Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar
A'RABÎ : Ottoman Turkish
Çölde yaşayan Arab
A'RAC : Ottoman Turkish
Anadan doğma topal (aksak)
A'RAF : Ottoman Turkish
"(Arf. C.) Sırt, tepe. Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer.(Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir.)(A'raf, meşhur bir kavle göre Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur. İbni Abbastan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir. Fakat Hasanı Basri Hazretleri demiştir ki, A'raf ma'rifettendir. Ve mânâ ""Ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır demektir. Kendisine bu rical ""hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir"" denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah tealânın ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tâyin buyurduğu bir kavmdir. Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir. Hâsılı A'raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır. Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidindir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar. Sonra Allah Tealâ haklarında bir hüküm verir. (İkincisi) Bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ veya rical suretinde görünür. Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır.) (E.T.)"
A'RAF SURESİ : Ottoman Turkish
Kur'an-ı Kerim'in
suresidir. Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur. Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır
A'RAK : Ottoman Turkish
(Irk. C.) Kökler, damarlar
A'RAZ : Ottoman Turkish
(Araz. C.) Arazlar, işaretler, nişanlar, alâmetler. * Tesadüfler. * Hastalık alâmetleri. * Kazalar, felâketler, musibetler
A'RAZİ : Ottoman Turkish
Ârızî, tesâdüfî, rastgele
A'RAŞ : Ottoman Turkish
(Arş. C.) Tahtlar. * Çatılar, damlar
A'REC : Ottoman Turkish
Topal, aksak
A'REF : Ottoman Turkish
Pek ma'ruf, çok bilen. Arif. * Çok anlayışlı, fazla bilgili. * Yelesi ve boynu uzun olan at
A'REM : Ottoman Turkish
Alacalı, benekli (şey)
A'RÂS : Ottoman Turkish
Düğünler. * (İrs.C.) Evliler. * (Urs. C.) Nikâh merasimleri
A'SA : Ottoman Turkish
(Asâ. C.) Değnekler, sopalar, bastonlar
A'SAC : Ottoman Turkish
Saçları alnı üzerine dökülmüş
A'SAL : Ottoman Turkish
Dişinin ucu eğri olan
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani