Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
DAHK : Ottoman Turkish

Tere yağı. * Bal. * Kar. * Ağzı yarılmış olan çiçek tomurcuğu

DAHL : Ottoman Turkish

Karışma, girme. * Nüfuz, te'sir. * Vâridat. * İrâd. İtiraz, ta'riz. * Ayıp, töhmet

DAHL : Ottoman Turkish

girme, etki

DAHL (DUHL) : Ottoman Turkish

(C.: Dihâl-Edhâl-Dahlân) Pencere. * Çukur yer

DAHM : Ottoman Turkish

Şiddetle def'etmek. * Cemaatın kuvvetli olması

DAHME : Ottoman Turkish

f. Mezar, kabir. türbe. * Donanma geceleri atılan hava fişeği

DAHMES : Ottoman Turkish

Sirke tulumu. * Her nesnenin karası

DAHN : Ottoman Turkish

Fesâd. * Bulanıklık

DAHNA : Ottoman Turkish

Boz renkli

DAHR : Ottoman Turkish

Alçalma. Küçülme. Hor ve hakir olma

DAHR (DUHUR) : Ottoman Turkish

Sürmek. * Irak etmek, uzaklaştırmak. * Horluk

DAHRECE : Ottoman Turkish

(Dıhrâc) Yuvarlamak

DAHS : Ottoman Turkish

Koyunun derisiyle eti arasına yüzmek için elini sokmak. * Fesad, ifsâd

DAHTEN : Ottoman Turkish

f. Bilmek

DAHUK : Ottoman Turkish

Geniş yol

DAHUL : Ottoman Turkish

Geyik tuzağı. * Canavar tuzağı

DAHV : Ottoman Turkish

Zâhir olmak, görünmek

DAHVE : Ottoman Turkish

İlk kuşluk vakti. Güneşin ufukta ilk yükselip yayılmaya başladığı an

DAHY : Ottoman Turkish

(Dahv) Yayıp döşemek. * Deve kuşu yumurtası. (Bak: Udhiy) (968 hicri tarihinde vefat eden Ahter-i Kebir lugatının Müellifi, Kur'an-ı Kerimdeki bu kelimeden dünyanın bir elips şeklinde, deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlak olduğuna âdeta inanmış. Bu gün bilinen bu hakikatı bundan üç asır evvel ifşa etmiştir.) (H. Basri Çantay)

DAHYA' : Ottoman Turkish

Rûşen, parlak ve nurlu nesne

DAHYE : Ottoman Turkish

Kuşluk vaktinde kesilen koyun

DAHÂMET : Ottoman Turkish

İrilik, kocamanlık, kabalık, vücutça büyük olmaklık. * Tıb: Hipertrophie

DAHÂMET-İ KEBED : Ottoman Turkish

Tıb: Karaciğer büyümesi

DAHÎL : Ottoman Turkish

Yabancı, sığınan, sığınmış. Muhacir. * Birisinin içyüzü, niyet ve mezhebi. Dâhil ve içerde. Birisinin bütün gizli ve sırlı işlerine vâkıf olan dost ve hemdemi. * Evvelâ alâkasız olup sonradan bir cemaate dâhil olan. * Edb: Başka bir dilden olup, sonradan diğer bir dile geçen kelime. * Tıb: Vücud âzalarında birbirine girmiş ve sokulmuş olan mafsallar

DAHÎL : Ottoman Turkish

yabancı, sığıntı