Ottoman Turkish
DAL : Ottoman Turkish
"""Yaban sediri"" denen bir ot."
DAL' : Ottoman Turkish
Meyl. Eğrilik. Kuvvet. * Ağır yük götürmek
DAL(L) : Ottoman Turkish
Kur'ân ve imân yolundan sapan. Dalâlete giden, azan. * Azdırıcı, sapkın. * Şaşkın
DALAA : Ottoman Turkish
Kuvvet. * Eğrilik. * Şiddet
DALAL : Ottoman Turkish
Sapıklık. * Sapmak. Doğrudan, imân ve İslâmiyyet yolundan sapmak
DALALET : Ottoman Turkish
"İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak. * Şaşkınlık.(... Nevâfil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevaplar var; ve tağyir ve tebdili, bid'a ve dalâlettir ve büyük hatadır...... Sünnete ittiba etmiyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir. L.)"
DALALET : Ottoman Turkish
sapkınlık, islâmdan ayrılma, şaşkınlık
DALALETPİŞE : Ottoman Turkish
Sapıklığı tâkibeden. Sapıklığa giden. İslâmiyetten başka yol tâkib eden
DALALETPÎŞE : Ottoman Turkish
sapkınlık yolunu tutmuş
DALALETÂLÛD : Ottoman Turkish
sapkınlık karışık
DALDAL(E) : Ottoman Turkish
Taşlı sert yer
DALGAKIRAN : Ottoman Turkish
t. Bir limandaki tekneleri dalgaların te'sirinden muhafaza etmek için denizde yapılan set
DALGIÇ : Ottoman Turkish
t. Mercan, inci ve saire avlamak veya denizin dibine düşmüş olan şeyleri çıkarmak için denizin dibine dalmaya alışık adam
DALİF : Ottoman Turkish
(C.: Düllef) Nişandan öteye düşen ok. * Ağır yük getirip adımlarını birbirine yakın atan adam
DALİL : Ottoman Turkish
Sert, sağlam, muhkem yer. * Yolu azmış kişi
DALİYE : Ottoman Turkish
"(C.: Devâli) Hayvanla döndürülüp su çekilen dolap. (Suyun döndürdüğü dolaba ""nâurâ"" derler.)"
DALKAVUK : Ottoman Turkish
t. Eline maddî menfaatler, para vesaire geçirmek için yaltakçılık ve soytarılık edip kendi vakar ve haysiyetini muhafaza etmeyen adam
DALKAVUK : Ottoman Turkish
menfaati için hoş görünmeye çalışan, yağcılık ve soytarılık eden
DALL : Ottoman Turkish
Azan. Azıcı, azdırıcı. Dalalette olan
DALL : Ottoman Turkish
sapan, sapıtan
DALL-İ Bİ-L İŞARE : Ottoman Turkish
"(Dâllibilişâre) Sözdeki mânanın işâretine göre delil olmak.Üç nevi delâletten biri ile sevkedildiği mânanın gayrisine yâni; söylenince maksud-u asli olmayan bir mânaya delâlet eden lâfızdır. Meselâ: ""Cenab-ı Hak bey'i helâl, ribâyı haram kılmıştır."" ibâresi, bey', yani alış-veriş ile ribâ (fâiz) arasında fark bulunduğunu beyan için sevk olunmuştur. Bundan asıl murad budur. O hâlde bu ibâre meşru alışverişle faiz arasında fark bulunduğuna ""delâlet-i mutabıkıyye"" ile delâlet ettiği gibi, bey'in helâl, fâizin haram olduğuna da yine ""delâlet-i mutabıkıyye"" ile ""bi-l işâre"" delâlet etmiş olur. Yine bunun gibi bir malın abde verilmesini veya verilmemesini isteyen bir kimseye karşı ""Bu malı hiç bir şahsa vermem"" sözü bu malın abde verilmeyeceğine ""delalet-i tazammuniye ile"" ""bi-l işare"" delâlet eder.)""Evlâdın nafakaları mevludün leh üzerinedir"" ibâresi de çocukların neseblerinin, babalarından sâbit olacağına delâlet-i iltizâmiye ile bil-işâre delâlet eder. Çünkü, babanın mevlüdün leh olması, nesebin kendisinden sübutunu müstelzimdir."" (İst. Fık. K.)"
DALLE : Ottoman Turkish
Evini bilmeyip başka yere giden davar
DALLE : Ottoman Turkish
sapanlar, sapıtanlar
DALLİYET : Ottoman Turkish
Delil oluş. İsbata vâsıta olmak
DALLÎN : Ottoman Turkish
(Dâllûn) Sapkınlar. Müslümanlıktan ayrılanlar. Kur'an hakikatlerinden ayrılıp sapanlar
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani