Ottoman Turkish
DÂHİYE-İ DEHYÂ : Ottoman Turkish
Çok büyük belâ, musibet
DÂHİYE-İ EDEB : Ottoman Turkish
Edebiyatta dâhi olan, eşine az rastlanan büyük edib
DÂHİYE-İ HARB : Ottoman Turkish
Çok becerikli büyük kumandan
DÂHİYE-İ HİLKAT : Ottoman Turkish
Yaradılıştan dâhi olan. Hârika
DÂHİYÂNE : Ottoman Turkish
dahice, gayet zekice
DÂHÎ : Ottoman Turkish
üstün yetenekli
DÂİB : Ottoman Turkish
Âdet ve usulünde devam eden. (Bak: De'b)
DÂİBEYN : Ottoman Turkish
Âdet ve usulünde devam eden iki şey
DÂİL : Ottoman Turkish
sapıtmış, azgın
DÂİM : Ottoman Turkish
devam eden, süren
DÂİMA : Ottoman Turkish
devamlı olarak
DÂİR : Ottoman Turkish
ilgili, devreden
DÂİRE : Ottoman Turkish
saha, alan, geometrik şekil, resmi kurum
DÂİREVÂRÎ : Ottoman Turkish
daire gibi
DÂİREVÎ : Ottoman Turkish
daire şeklinde
DÂİYE : Ottoman Turkish
İnsanı bir şeye candan bağlamağa sürükleyen iç duygusu. * Mücib ve sebep. * Bâis olan husus, vakit ve zamanın bir hâleti. * Arzu, hırs. * Dava. * Bahane
DÂİYE-İ TEFEVVUK : Ottoman Turkish
Üstünlük iddiası
DÂLL : Ottoman Turkish
delil olan, yol gösteren
DÂLL-İ Bİ-L FEHVÂ : Ottoman Turkish
(Dâllibilfehvâ) Fık: Söylenen sözün veya ifâdelerin hülâsasından çıkan mânaya göre delil ve işaret olmak
DÂLL-İ Bİ-L İBARE : Ottoman Turkish
"(Dâllibilibâre) Fık: Bir ifade veya sözden muayyen bir mânanın ve hükmün anlaşılması. Meselâ: ""Zekât, müslümanların fakirlerine verilir, hiçbir zengine verilmez"" ibaresi zekâtın yalnız müslüman fakirlere verileceğine delâlet-i mutabıkıyye ile delâletidir. Zengin olan belli şahıslara da verilemeyeceğine delâlet-i tazammuniye ile delâlet eder. Zekât hususunda, zenginler ile fakirler arasında fark bulunduğuna da delâlet-i iltizamiye ile delâlet eder. (Ist. Fık. K.)"
DÂLL-İ Bİ-L İKTİZA : Ottoman Turkish
"(Dâllibiliktiza) İktizası ile delâlet eden. * Ist: Şer'an muhtacun ileyh olan bir lâzime delâlet eden lâfızdır. Başka bir tâbir ile; vaz'olunduğu mânadan mukaddem isbatına şer'an lüzum ve ihtiyaç mevcud olan bir medlule delâlet eden ibaredir. Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: ""Evini şu kadar liraya benim nâmıma medrese yap"" deyip o şahıs da evini medrese yapsa, o ev o kadar lira mukabilinde o kimse nâmına medrese yapılmış olur. Çünkü bu söz ile: ""Evini şu kadar liraya bana sat"" sonra ""onu benim nâmıma medrese yap"" denilmiş olur. ""Evini medrese yap"" emri bir muktezîdir. Evin satılması da muktezâdır. Bu muktezâ olmadıkça öyle bir mânanın emri hükümsüz kalır. Artık öyle bir emrin sıhhatı için evvelce bu muktezânın vücuduna lüzum ve ihtiyaç vardır. Binâenaleyh, o emir bu muktezaya bi-l iktiza delâlet etmektedir."
DÂLLİYET : Ottoman Turkish
delil olma, yol gösterme
DÂM : Ottoman Turkish
f. Tuzak. ağ, hile
DÂM : Ottoman Turkish
tuzak, hile, tavan
DÂM-I ANKEBUT : Ottoman Turkish
f. Örümcek ağı. Örümcek tuzağı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani