Ottoman Turkish
DIKK : Ottoman Turkish
Yufka gibi ince olan şey. * Bir nevi sıtma
DIKKA : Ottoman Turkish
(C.: Dükuk) Rüzgârın savurduğu toprak. * Uzaklaşmış olan şey
DIKRAR : Ottoman Turkish
(C.: Dekârir) Koğucu, dedikoducu. * Belâ. Zahmet. * Yalan söz. * Fuhşiyât
DIKÎS : Ottoman Turkish
Akılsız kadın
DIL' : Ottoman Turkish
Karpuz veya kavun dilimi. * Tıb: Kaburga kemiği. * Geo: Dik kenar. Kenar
DIL'-İ KÂZİB : Ottoman Turkish
Tıb: Göğüs kemiğine dayalı beş adet küçük kaburga kemiği
DIL-AZAR : Ottoman Turkish
f. Gönlü inciten, hatır kıran
DILAMİS : Ottoman Turkish
Yumuşak ve berrak olan şey
DIMAD : Ottoman Turkish
Yara üstüne yapılan yakı ve bağlanan bez
DIMAR : Ottoman Turkish
Cehalet devrinde Arabistanda bir sanem (put) ismi. * Bir daha sâhibinin eline geçmesi ümid edilmeyen zâil olmuş mal. * Sonraya bırakılan vâde. Müddeti hudutsuz borç. * Gizli
EBECC : Ottoman Turkish
Patlak gözlü adam
EBED : Ottoman Turkish
"Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak. (Bak: Beka)Aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan ""kuvve-i hayâliye""ye denilse ki: Sana bir milyon sene ömür ile saltanat-ı dünya verilecek, fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın. Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla ""Oh"" yerine ""Ah"" diyecek ve teessüf edecek. Demek, en büyük fâni, en küçük bir âlet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor. İşte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihâta etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki: Bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misâfirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur. S.)(İnsanın fıtrat-ı zişuuru olan vicdanı saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim, kendi uyanık vicdanını dinlerse, ""Ebed!... Ebed!"" sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahluktur. Demek bu vicdanî olan incizab ve cezbe, bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir. S.)"
EBED : Ottoman Turkish
sonsuz gelecek zaman
EBED-ÜL ÂBİDÎN : Ottoman Turkish
Ebediyyen, sonsuz olarak
EBED-ÜL-ÂBÂD : Ottoman Turkish
Tükenmez, ebedî hayat. Sonsuzluk. * Cennet
EBEDD : Ottoman Turkish
Gövdeli, iri cüsseli kimse. İki uyluğunun arası geniş ve etli olan kimse
EBEDEN : Ottoman Turkish
(Ebedâ) Devamlı olarak. Kat'â ve aslâ. Hiçbir vakit
EBEDEN : Ottoman Turkish
sonsuza dek
EBEDGÂH : Ottoman Turkish
f. Kabir, mezar
EBEDHANE : Ottoman Turkish
f. Kabir, mezar
EBEDİYET : Ottoman Turkish
sonsuzluk
EBEDİYYEN : Ottoman Turkish
Ebedî olarak, ilel-ebed. * Hiç bir vakit, hiç bir zaman
EBEDİYYEN : Ottoman Turkish
sonsuza kadar
EBEDPEREST : Ottoman Turkish
sonsuzluğu sevip arzulayan
EBEDÎ : Ottoman Turkish
Sonsuza ve ebediyete âit. Ebediyete dâir ve müteallik.(Kur'ân bize bu âlemin fâni, geçici olduğunu, herşeyin devamlı değiştiğini ve takdir edilen bir zaman sonunda sona erdiğini ve ereceğini belirtiyor. Madde âleminin bir başlangıcı ve sonu olduğunu bundan da anlıyoruz. Kur'ân, bize ebedî âlemin varlığını da haber veriyor, bu dünya hayatının ebediyet âlemine geçiş için bir hazırlık, tekâmül ve geçiş dönemi olduğunu, ebediyet âlemindeki hayata uygun bir varlık olmak için bu dünyada Allah'ın emir ve kanunlarına uygun yaşamak gereğini hatırlatıyor ve emrediyor.)
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani