Ottoman Turkish
EBU-L MUHTAL : Ottoman Turkish
Katır, bağal
EBU-L VAKT : Ottoman Turkish
Vakit ve hâlin te'siri altında kalmıyanlar
EBU-LA-ŞEY : Ottoman Turkish
Hiçbir şeyin babası. Hiç bir şeyi olmayan
EBU-N NACİ' : Ottoman Turkish
Helva
EBU-N NECM : Ottoman Turkish
Tilki
EBU-T-TURAB : Ottoman Turkish
Hz. Alinin (R.A.) bir lâkabı.(Bu isim Hz. Ali Radiyallahu anh, toprak üzerine oturduğu veya yattığından dolayı tevâzuuna işareten Peygamber Efendimiz (A.S.M.) tarafından verilmiştir.)
EBU-Z ZEHEB : Ottoman Turkish
Çok zengin olan adam, altın babası
EBUK : Ottoman Turkish
Kaçmış köle
EBULÂŞEY : Ottoman Turkish
hiçbir şeyi olmayan
EBVA' : Ottoman Turkish
Medine-i Münevvere'ye bağlı olup, Mekke-i Mükerreme yolunda bir köyün adıdır. Medine'ye yirmiüç mil uzaklıktadır. Köyün üstünde dik ve kuru bir dağın adı da Ebvâ'dır. Bu köy iki şey ile meşhurdur. Biri: Peygamberimizin annesi Hz. Amine'nin kabri orada bulunmaktadır. İkincisi ise: Hicretin birinci senesinde birinci defa olarak yapılan gazanın orada olmasıdır
EBVÂB : Ottoman Turkish
(Bab. C.) Kapılar. * Kısımlar. Bahisler. Parçalar
EBVÂB : Ottoman Turkish
kapılar, bölümler
EBVÂB-I MÜZEHHEB : Ottoman Turkish
Yaldızlı kapılar
EBVÂB-I RAHMET : Ottoman Turkish
Rahmet kapıları
EBVÂB-I SEMÂ : Ottoman Turkish
"Semâ kapıları, gök kapıları.(
surenin
ve
âyetlerinin tefsirinden bir kısmıdır:""O fasl günü o gündür ki, sura üfürülür. Yani sur üfürülünce siz ölüler uykudan uyanır gibi uyanır kalkarsınız da, (sure: 17, âyet: 71 mantukunca) her ümmet imamıyla çağırılarak derhal alay alay, ümmet ümmet, cemaat cemaat mahşere gelirsiniz ve o sırada, semâ açılmıştır. Nizâm-ı âlem değişmiş; bugün kapalı, sağlam bir bina olan semâ fethedilmiş; (sure
69, âyet: 16 mazmununca inşikak edip yer yer açılmıştır da hep kapılar olmuştur. Her tarafı kapılardan ibaret gibi küşâd edilmiştir."" E.T.)(
surenin
âyetinin meâlinden bir parça: ""Şüphe yok o kimselere ki, küfre düştüler ve bizim vâzıh âyetlerimizi tekzib ettiler, onların birer âyet-i İlâhiye olduğunu kabul etmediler ve onlara karşı tekebbürde bulundular, onlara imandan ve muktezasıyla amel etmekten kaçındılar. Onlar için gök kapıları açılmaz, onların duaları, amelleri kabul edilmez veya onların ruhları oralara yükselemez. Ve deve, iğnenin deliğine girinceye kadar; öyle büyük bir cisim, o kadar dar bir yere girinceye kadar; öyle mümkün olmayan bir hâdisenin vukuuna değin, yani hiçbir zaman cennete giremiyeceklerdir. Onların Cennet'e girmeleri, böyle vukuu muhâl birşeye muallaktır, onlar ebediyyen Cehennem'de muazzeb olup duracaklardır."" Ömer Nasuhi Bilmen)"
EBYAN : Ottoman Turkish
Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse. * Yemekten tiksinen kişi
EBYAT : Ottoman Turkish
(Beyt. C.) Beyitler. İki mısradan müteşekkil kısımlar
EBYAZ : Ottoman Turkish
Beyaz. Akça. Parlak. Daha parlak. Sefid olan
EBYÂT : Ottoman Turkish
eyitler
EBYÂZ : Ottoman Turkish
en beyaz, parlak
EBZ : Ottoman Turkish
Ürkme, korkma. Kaçma, kaçış. * Aniden, birdenbire ölmek
EBZA : Ottoman Turkish
Göğsü çıkık
EBZAH : Ottoman Turkish
Göğsü çıkık
EBZAR : Ottoman Turkish
(Bezr. C.) Yemeklere konulan baharat
EBZER : Ottoman Turkish
Üst dudağında sarkık derisi olan
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani