Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
EDAT : Ottoman Turkish

Sebep. Âlet. Avadanlık. * Gr: Kendi başına mâna ifade etmeyip, kelime veya fiillerle birlikte mâna ifade eden kelime veya harf. İsim ile fiilden gayri kelime

EDAT : Ottoman Turkish

" ""hem, için"" gibi kendi başına mânâsı olmayan yardımcı kelime."

EDB : Ottoman Turkish

Ziyafet verip, halka yemek yedirmek

EDBAR : Ottoman Turkish

(Dübür ve Dübr. C.) Ard ve arka taraflar. Herhangi bir şeyin sonları ve akibetleri

EDBAR-ÜN NÜCUM : Ottoman Turkish

Fecirden evvel kılınan iki rek'at nafile namaz

EDBAR-ÜS SÜCUD : Ottoman Turkish

Akşam namazından sonra kılınan iki rek'at nafile namaz

EDBES : Ottoman Turkish

Rengi ne kızıl, ne siyah olan hayvan

EDD : Ottoman Turkish

(C.: Üdüd) Kuvvet. * Yetişmek. * Ric'at etmek

EDDAİ : Ottoman Turkish

"""Mâlum bir duâcı. Duâcınız. Hayrınızı isteyen"" meâlinde imza yerine yazılan bir tâbir."

EDDÂÎ : Ottoman Turkish

elli bir duacı, duacınız

EDEB : Ottoman Turkish

"Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ. * Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek. * Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye. * Edebiyat ve ondan bahseden ilim.(Kur'anın edebi ise: Öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hüzündür. Yetimâne değildir. Firak-ul ahbabdan gelir. Fakd-ül ahbabdan gelmez. Lemeat)"

EDEB : Ottoman Turkish

terbiye, güzel ahlak, haya

EDEB-AMUZ : Ottoman Turkish

Edeb öğreten

EDEB-İ KELÂM : Ottoman Turkish

Söz güzelliği, söz zarifliği. * Edb: İfade arasında bayağı ve çirkin tabirlerin bulunmaması. İfadenin güzel oluşu

EDEB-İ MUÂŞERET : Ottoman Turkish

(Bak: Âdâb-ı muaşeret)

EDEBİYAT : Ottoman Turkish

"Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san'atı. Bu san'atla uğraşan ilim kolu. * Edebiyata âit yazıları toplayan kitap.Edebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemektir. Demek ki edebiyatçı edepli olmalı, edepsizce söz ve yazılar edebiyat olamaz.(Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine çıkamaz: Ya aşkla hüsündür, ya hamâset ve şehâmet, ya tasvir-i hakikat. İşte yabani edebse hamâset noktasında hakperestliği etmez.Belki zâlim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışlamakla kuvvet-perestlik hissini telkin eder. Hüsün ve aşk noktasında, aşk-ı hakiki bilmez.Şehvet-engiz bir zevki nefislere de zerkeder. Tasvir-i hakikat maddesinde, kâinata san'at-i İlâhî suretinde bakmaz;Bir sıbga-i Rahmanî suretinde göremez. Belki tabiat noktasında tutar, tasvir ediyor; hem ondan da çıkamaz.Onun için telkini aşk-ı tabiat olur. Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz.Yine ondan gelen, dalâletten neş'et eden ruhun ıztırabatına, o edepsizleşmiş edeb (müsekkin, hem münevvim); hakiki fayda vermez. S.)"

EDEBİYAT : Ottoman Turkish

güzel ve etkili biçimde konuşma ve yazma sanatı

EDEBİYAT YAPMAK : Ottoman Turkish

Mc: Güzel ve uzun uzun sözlerle mevzu dışına çıkarak konuşmak

EDEBİYAT-I CEDİDE : Ottoman Turkish

1901 tarihleri arasında Avrupa te'siri ile meydana gelen edebiyat cereyanına verilen isim. Yeni edebiyat. Servet-i Fünun Edebiyatına verilen ad

EDEBİYYUN : Ottoman Turkish

Edebiyatçılar. Edebiyatla uğraşanlar

EDEBİYYÛN : Ottoman Turkish

edebiyatçılar

EDEBÎ : Ottoman Turkish

Edebe dâir. Güzel söylenmiş yazı. Edebiyata âit. Ehl-i edebe, terbiyeli, ahlâklı ve edebli olanlara dâir ve edebe mensup ve müteallik

EDEBÎ : Ottoman Turkish

edeple ilgili, güzel söz ve yazı

EDEME : Ottoman Turkish

"Derinin iç yüzü. (Dış yüzüne ""beşere"" derler.)"

EDEVAT : Ottoman Turkish

(Edat. C.) Aletler. Takımlar, parçalar. * Gr. Fiil veya isimlere eklenen küçük kelime veya harfler. Edatlar