Ottoman Turkish
AKİDE : Ottoman Turkish
İnanılan ve itikad edilen esas. İmân. * Bir nevi şeker adı
AKİDE : Ottoman Turkish
îman, inanma
AKİDE-İ TEVHİD : Ottoman Turkish
Allah'ın bir olduğuna inanmak
AKİFAN : Ottoman Turkish
Uzun ayaklı karınca. * Araptan bir kabile adı
AKİK : Ottoman Turkish
Bunaltıcı sıcaklık
AKİKA : Ottoman Turkish
"Yeni doğan bir çocuğun başındaki ana tüyü. Yahut böyle bir çocuk için Cenab-ı Hakk'a şükür niyetiyle kesilen kurbanın adı. Bu kurbana ""Nesike"" de denir."
AKİM : Ottoman Turkish
(C.: Akâm-Ukum) İçinde giyecek olan büyük çuval
AKİR : Ottoman Turkish
Yaralanmış, cerih
AKİRE : Ottoman Turkish
Ses, sedâ, savt
AKİS : Ottoman Turkish
Yere gömüp köklendikten sonra kestikleri üzüm çubuğu. * Üzerine yağ koyup içtikleri taze süt. * Sütlü çorba
AKİS : Ottoman Turkish
yansıma, yankı
AKİSA : Ottoman Turkish
(C.: İkâs) Saç örgüsü
AKİSE : Ottoman Turkish
Işığı aksettiren âlet
AKK : Ottoman Turkish
Serkeş, inadçı
AKKOR : Ottoman Turkish
(Bak: Nâr-ı beyza)
AKKUB : Ottoman Turkish
Devenin çok yediği yassı yapraklı bir dikenli ot
AKKÂL : Ottoman Turkish
Çok yiyen, obur. * Tıb: Etrafındaki etleri çürütüp mahveden (yara)
AKKÂM : Ottoman Turkish
Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam. * Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe. * Çadır mehteri
AKL : Ottoman Turkish
Sürmek. * Ölmek. * İp ile bağlamak
AKL : Ottoman Turkish
akıl, anlama melekesi
AKL-I BEŞER : Ottoman Turkish
"İnsan aklı. İnsan düşüncesi.(Kur'anın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-ı âlemin muammasını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbarat-ı gaybiyenin en mühimmidir. Çünkü: O hakaik-ı gaybiyeyi hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz. Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği mâlumdur. Hem Kur'an, gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve hakaik-ı kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin ukulü: ""Sadakte"" deyip o hakaikı kabul eder. Kur'ana, ""Bârekâllah"" der... Amma ahvâl-i uhreviye ve berzahiye ise, çendan akl-ı beşer kendi başıyla yetişemiyor, göremiyor. Fakat, Kur'anın gösterdiği yollar ile onları görmek derecesinde isbat ediyor. S.)"
AKL-I BÂLİĞ : Ottoman Turkish
Yetişmiş genç. Erginlik hâli. Onbeşini doldurmuş genç
AKL-I EVVEL : Ottoman Turkish
"İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl. (Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tâbiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir. Bunun neticesi şirke gider. Bunlarca, akl-ı evvel Allah'ın mahluku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl... ve böylece ""Ukul-ü Aşere"" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir.)(Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan ( $ ) ""Birden bir sudur eder"" Yani, ""bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir. Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder."" diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle ""Akl-ı evvel"" nâmında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede?... Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin. S.)"
AKL-I FA'AL : Ottoman Turkish
İşleyen ve çalışan akıl
AKL-I KÜLLÎ : Ottoman Turkish
Kâinatta görülen umumi ahenk. Her şeyi kavrayan akıl
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani