Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
EŞÂR : Ottoman Turkish

şiirler

EŞÂRÎ : Ottoman Turkish

itikadî bir hak mezhep kuran âlimin namı

EŞÎYA : Ottoman Turkish

ir peygamber

EŞÜDD : Ottoman Turkish

Büluğa gelmek mertebesi

EŞŞEHÎR : Ottoman Turkish

meşhur, ünlü, tanınmış

EŞŞÜKRÜLİLLAH : Ottoman Turkish

şükür Allahadır

FA : Ottoman Turkish

Osmanlıca alfabenin 23'üncü harfi olup ebcedî değeri 80'dir

FA'AL : Ottoman Turkish

(Mübalâgalı ism-i fâil) Çok işleyen ve çalışan. Durmayıp işleyen. Çalışkan. Devamlı iş yapan

FA'ALİYET : Ottoman Turkish

İş görmek, çalışmak. Boş durmayış

FA'ALÂNE : Ottoman Turkish

f. Hiç durmazcasına çalışarak. Daima çalışır surette

FA'ALÜN LİMA-YÜRİD : Ottoman Turkish

"""Kayyumiyet sırrıyla ve faaliyet-i daimesiyle her an istediğini istediği gibi yapar."" meâlinde bir âyettir."

FA'FA' : Ottoman Turkish

Kasap. * Çoban. Hafif kimse

FA'FAA : Ottoman Turkish

"Çobanın koyunu çağırması. Çağırıp ""fâfâ"" demek."

FA'FAÎ : Ottoman Turkish

Koyun çobanı

FA'L : Ottoman Turkish

İşlemek mânâsına mastar

FA'M : Ottoman Turkish

Dolu

FA-ÜL FİİL : Ottoman Turkish

Gr: Bir fiilin aslî harflerinden birinci harfi

FAAL : Ottoman Turkish

Balta sapı. * Kerem

FAAL : Ottoman Turkish

çalışkan, işleyen

FAALE(T) : Ottoman Turkish

(Fâil. C.) Fâiller, özneler, iş yapanlar

FAALİYET : Ottoman Turkish

çalışkanlık, çalışma

FAALİYET-İ RUBUBİYET : Ottoman Turkish

"Allah'ın rububiyet faaliyeti ve icraatı.(Hâlik-ı Zülcelâl hayret-nümâ, dehşet-engiz bir surette bir faaliyet-i Rububiyetiyle, mevcudatı mütemadiyen tebdil ve tecdit ettiğinin bir hikmeti budur: Nasılki mahlukatta faaliyet ve hareket; bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hattâ denilebilir ki: Herbir faaliyette, bir lezzet nev'i vardır; belki herbir faaliyet, bir çeşit lezzettir. Ve lezzet dahi, bir kemâle müteveccihtir; belki bir nevi kemâldir. Mâdem faaliyet; bir kemâl, bir lezzet, bir cemâle işaret eder. Ve mâdem kemâl-i mutlak ve Kâmil-i Zülcelâl olan Vâcib-ül-Vücud, zât ve sıfât ve ef'âlinde, bütün enva-ı kemâlâta câmi'dir; elbette o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğnâ-i zâtisine ve gına-i mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına ve tenezzüh-ü zâtisine münasip bir şekilde; hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi vardır. Elbette o şefkat-i mukaddesen ve o muhabbet-i münezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes vardır. Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tâbiri câiz ise, hadsiz bir lezzet-i mukaddese vardır. Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber; hadsiz onun merhameti cihetiyle faaliyet-i kudreti içinde, mahlukatının istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden, o mahlukatın memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen Zât-ı Rahman ve Rahim'e ait, tâbiri câiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki; hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor. Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi; mevt ve ademi, zeval ve firakı iktiza ediyor.Bir zaman, hikmet-i beşeriyenin masnuâtın gayelerine dâir gösterdiği faideler nazarımda çok ehemmiyetsiz göründü. Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider. Onun için feylesofların ileri gidenleri, ya tabiat dalâletine düşer veya Sofestai olur veya ihtiyar ve ilm-i Sâni'i inkâr eder veya Halika ""mûcib-i bizzat"" der. M.)"

FAALÂNE : Ottoman Turkish

çalışkanca

FAALÜNLİMÂYÜRÎD : Ottoman Turkish

her istediğini yapabilen Allah

FABRİKA : Ottoman Turkish

Sanayi mâmüllerinin büyük ölçüde imal edildiği yer