Ottoman Turkish
FAKD-ÜL AHBAB : Ottoman Turkish
Ahbabsızlık, dostsuzluk. Ahbabın bulunmayışı
FAKD-I NAKD : Ottoman Turkish
Para yokluğu
FAKDÜLAHBÂB : Ottoman Turkish
sevilenlerin bulunmaması
FAKE : Ottoman Turkish
Fakirlik
FAKFAKA : Ottoman Turkish
Köpeğin korkudan ürümesi
FAKFON : Ottoman Turkish
Kim: Çinko, nikel ve bakırdan yapılan gümüş görünüşünde bir halita
FAKHA : Ottoman Turkish
Her nebatın yeni açmış çiçeği. * Bir yıldız adı. * Dübür halkası
FAKİD : Ottoman Turkish
Az rastlanan şey. Nâdir bulunabilen nesne
FAKİH : Ottoman Turkish
(Fâkihe) Yaş meyve, yemiş, yaş hurma ağacı. * Şenlendiren, sevindiren
FAKİHE : Ottoman Turkish
(C: Fevâkih) Yemiş, yaş meyve
FAKİHET-ÜL CENNET : Ottoman Turkish
Cennet meyvesi
FAKİHET-ÜŞ ŞİTA : Ottoman Turkish
Kış meyvesi. * Mc: Ateş
FAKİHİYY (FÂKİHANÎ) : Ottoman Turkish
Yemiş satan kimse
FAKİR : Ottoman Turkish
Biçâre, muhtaç, yoksul. İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar. Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğrenim), yolculuk gibi durumlarda fakirlere yardım eder. Çağımızda insanların çoğunun yoksun olduğu sosyal güvenliğe kavuşturur. Bu sebeple de fakir-zengin arasında düşmanlık, zıddiyet, gerginlik, çatışma olmaz. Toplumda denge, huzur, mutluluk, sükun ve sosyal adalet sağlanır. (İnsanlardan istiğna ederek kendini ibadet ve tâata, Kur'an ve iman ve İslâmiyet hizmetine vakfeden zâtlara da mânen zengin mânasına fakir denildiği de görülmüştür.)
FAKİRHÂNE : Ottoman Turkish
Mütevazilikle söz söyleyen kişinin evi
FAKİRÂNE : Ottoman Turkish
f. Fakir bir kimseye yakışacak surette. Fakircesine
FAKKAH : Ottoman Turkish
Ezhar otunun çiçeği
FAKLEYUN : Ottoman Turkish
Semizotuna benzer bir ot
FAKR : Ottoman Turkish
"İhtiyaç, yoksulluk. * Azlık, muhtaçlık. * Cenab-ı Hakk'a karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek. * Tas: Kendisindeki bütün her şeyin Allah'a âit olduğunu bilmek.(Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir. Öyle de: İnsan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtiyle, naks ve kusuru ile, bir Kadir-i Zülcelâl'in kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor ve hâkezâ.. Pekçok evsâf-ı İlâhiyyeye bu suretle âyinedarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za'fında, hadsiz a'dasına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcib-ül Vücud'a bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdat aramağa mecbur olduğundan vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahim'in dergâhına dayanır; dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinat ve nokta-i istimdat cihetinde iki küçük pencere, Kadir-i Rahim'in bârigâh-i rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir. S.)"
FAKR : Ottoman Turkish
yoksulluk, muhtaçlık
FAKR-PİŞE : Ottoman Turkish
f. Fakirliğe alışmış, fakirlik içinde, muhtaçlık içinde
FAKR-ÜD DEM : Ottoman Turkish
Kansızlık
FAKR-I HÂL : Ottoman Turkish
Fakirlik hâli
FAKR-I MUTLAK : Ottoman Turkish
Mutlak fakirlik. Mü'min bir kulun Cenâb-ı Hakka karşı mutlak muhtaç halde olduğunu bilişi. Nihayetsiz muhtaç olduğu Allaha (C.C.) ve emirlerine tam teslimiyyetle sığınması hâleti
FAKRPÎŞE : Ottoman Turkish
fakirlik yolunda
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani