Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
FEKAHET : Ottoman Turkish

fıkıh ilminde âlimlik, anlayışlılık

FEKİH : Ottoman Turkish

Mütekebbir, gururlu ve şerli kimse

FEKK : Ottoman Turkish

Açmak. Ayırmak. * Kırmak. * Kaldırmak. * Kesmek. * El ve bilek, yerinden burkulup çıkmak. * Rehin verilen şeyi kurtarıp çıkarmak. * Köle azadetmek. * Pir-i fâni olmak

FEKK : Ottoman Turkish

açma, ayırma

FEKK-İ İZAFET : Ottoman Turkish

(Bak: İzafet-i maktu')

FEKK-İ MÜHÜR : Ottoman Turkish

Mühürü bozma

FEKK-İ REHN : Ottoman Turkish

Rehini kurtarma

FEKK-İ RÂBITA : Ottoman Turkish

Alâkayı kesme. Bağı koparma

FEKKEYN : Ottoman Turkish

İki çene. Alt ve üst çene

FEKN : Ottoman Turkish

Nâdim olmak, pişmanlık duymak

FEKR : Ottoman Turkish

Etraflıca düşünme

FEL' : Ottoman Turkish

Yarmak

FELA (FELAT) : Ottoman Turkish

(C: Felevât) Sahra, çöl

FELAH : Ottoman Turkish

f. Başlangıç, mebde'. İbtida

FELAH-YAB : Ottoman Turkish

f. Kurtulan, kurtuluşa eren, felah bulan

FELAHAN : Ottoman Turkish

f. Sapan. Taş atmaya mahsus âlet

FELAHAT : Ottoman Turkish

Çiftçilik, ekincilik, ziraat, haraset. (Bak: Filahet)

FELAK : Ottoman Turkish

Tan zamanı, subh, fecir. * İki tepe arasındaki düzlük. * Bütün mahlukat. * Suçlunun ayağına vurulan tomruk, falaka. * Cehennem

FELAK SURESİ : Ottoman Turkish

"Kur'an-ı Kerim'de
suredir. Nâs Suresiyle beraber ikisine Muavvezeyn; İhlâs suresi ile beraber olursa üçüne Muavvezât adı verilir. (Bak: Muavvezetan)"

FELAKET : Ottoman Turkish

Belâ, musibet, âfet, dâhiye. Bedbahtlık

FELAKETDİDE : Ottoman Turkish

Felakete düşmüş. Felâket görmüş olan

FELAKETZEDE : Ottoman Turkish

f. Belâya uğramış, bir musibete düşmüş, acınacak hale gelmiş olan

FELAN : Ottoman Turkish

İnsanlar içinde alem isimlerden kinâye bir isim

FELASİFE : Ottoman Turkish

Felsefeciler. Filozoflar, felsefe ile uğraşanlar. * Düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar. * Dinsizler

FELASİFE-İ YUNAN : Ottoman Turkish

Yunan feylesofları