Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
ALEYKE : Ottoman Turkish

Senin üzerine, sana

ALEYKÜM : Ottoman Turkish

Sizin üzerinize, size

ALEYKÜM-ÜS SELÂM : Ottoman Turkish

Selâm sizin üzerinize olsun. (Bak: Selâm)

ALEYNA : Ottoman Turkish

Bizim üzerimize, bizim hakkımızda. Bize

ALFABE : Ottoman Turkish

Fr. Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı. * Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı. * Bir işin başlangıcı

ALFABETİK : Ottoman Turkish

Fr. Alfabe sırasına göre dizilmiş

ALGUN : Ottoman Turkish

f. Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe

ALGI : Ottoman Turkish

(İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması. Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir. Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir. Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz. Bir idrakte hem afâki (objektif, nesnel), hem enfüsi (sübjektif, öznel) unsurlar bulunur. Bu sebeple idrak, gerçeğin bizzat kendisi değil, gerçeğin bir yorumudur

ALH : Ottoman Turkish

Akıl gitmek. * Tembel olmak

ALHAN : Ottoman Turkish

Deve kuşunun erkeği. * Karnı çok aç kişi

ALHECE : Ottoman Turkish

Demiri ateşte kızdırıp yumuşatmak

ALİ : Ottoman Turkish

Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib

ALİABA : Ottoman Turkish

Peygamberimizin abası altına aldığı beş kişi

ALİBEYT : Ottoman Turkish

Peygamberimizin neslinden olan

ALİKA : Ottoman Turkish

İçine birşey koyacak torba. * Yem

ALİM : Ottoman Turkish

Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken

ALİM-ALLAH : Ottoman Turkish

Allah bilir (meâlinde yemin.)

ALİVRE : Ottoman Turkish

Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış

ALİYY : Ottoman Turkish

Necip, büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü

ALİYY-ÜL A'LA : Ottoman Turkish

En üstün, birincilerin birincisi. En yüksek. Pek iyi

ALİYY-ÜL MURTAZA (R.A.) : Ottoman Turkish

"Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılır.Hz. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi'setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır. Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerremallâhü Veche diye tâzim edilir. Bütün gazâlarda, din muharebelerinde çok kahramanlık ve fedâkârlığından dolayı ""Esedullâh: Allah'ın aslanı"" nâmını da almıştır. Aşere-i Mübeşşeredendir. Ayetle medhedilmiştir. Kendinden evvelki üç Halife-i kirâma (R.A.) seve seve biat etmiş, onlara Şeyh-ül İslâm gibi hizmetlerine iştirak etmiştir. Evliyânın reisidir. Hicretin kırkıncı yılında şehid edilmiştir. (R.A.) Bu vesile ile onunla alâkalı bir dersten kısa ve mühim bir kısmı yazıyoruz:(... Hem nakl-i sahih-i kat'î ile İmam-ı Ali'ye demiş: ""Sende Hazret-i İsa (A.S.) gibi iki kısım insan helâkete gider. Birisi ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ'ya Nasrâni, muhabbetinden hadd-i meşrudan tecavüz ile hâşâ ibnullâh dediler. Yahudi, adâvetinden tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru'dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir."" $ demiş, bir kısmı senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da Havâricdir ve Emevîlerin bir kısım müfrit taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilir.Eğer denilse: Al-i Beyte muhabbeti Kur'an emrediyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş, o muhabbet Şialar için belki bir özür teşkil eder. Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir. Ne için Şialar, hususan Rafiziler, o muhabbetten istifâde etmiyorlar? Belki işâret-i nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar?""Elcevab: Muhabbet iki kısımdır: Biri; mânâ-yı harfiyle, yani Resul-ü Ekrem Aleyhhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Al-i Beyti (R.A.) sevmektir. Şu muhabbet Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) muhabbetini ziyadeleştirir. Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur. Şu muhabbet meşru'dur, ifratı zarar vermez, tecâvüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktizâ etmez.İkincisi: Manâ-yı ismiyle muhabbettir. Yâni: Bizzat onları sever. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden Hazret-i Ali'nin kahramanlıklarını ve kemâlini; ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in yüksek faziletlerini düşünür; sever. Hatta Allah'ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da yine onları sever. Bu sevmek Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyyet vermez; hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza eder.İşte işâret-i Nebeviyye ile Hazret-i Ali hakkında ziyâde muhabbetlerinden Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık ile Hazret-i Ömer'den teberri ettiklerinden hasârete düşmüşler ve o menfi muhabbet sebeb-i hasarettir. M.)"

ALİZARİN : Ottoman Turkish

Fr. Eskiden kök boyası denilen bitkiden çıkarılırken, şimdi kimya usulleriyle hazırlanan boya maddesi

ALİZE : Ottoman Turkish

Fr. Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı

ALİZENDE : Ottoman Turkish

f. Çifteli at

ALKAM : Ottoman Turkish

Acı salatalık, hıyar