Ottoman Turkish
GIYAS : Ottoman Turkish
Medetkâr. Yardımcı. Nusrete yetişen. * Meded. Yardım
GIYAS-ÜD DİN : Ottoman Turkish
Dinin intişar etmesine yardımı dokunan kimse
GIYASA : Ottoman Turkish
Suya dalmak
GIYBET : Ottoman Turkish
"Arkadan çekiştirmek. Hazır olmayan birisinin aleyhine konuşmak. Birisinin gıyabında hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemek. (Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese; zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. M.)(Gıybet, mahsus birkaç maddede câiz olabilir:Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesâi etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek için desen: ""Onun ile teşrik-i mesâi etme. Çünki zarar göreceksin.""Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil, belki maksadı, târif ve tanıttırmak için dese"" ""O topal ve serseri adam filân yere gitti.""Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yâni fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor; sıkılmıyarak âşikâre bir surette işliyor.İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet câiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mâl-i sâlihayı yer bitirir.Eğer gıybet etti veyahut istiyerek dinledi; o vakit $ demeli, sonra gıybet edilen adam ne vakit rast gelse: ""Beni helâl et."" demeli... M.)"
GIYBET : Ottoman Turkish
orada bulunmayan biri hakkında onun hoşuna gitmeyecek şeyler söyleyip ileri geri konuşma
GIYER : Ottoman Turkish
Halden hale dönmek
GIYÂB : Ottoman Turkish
göz önünde bulunmama
GIYÂBEN : Ottoman Turkish
görmeyerek
GIYÂBÎ : Ottoman Turkish
görmeziye
GIYÂS : Ottoman Turkish
yardım isteyene yardım eden
GIZA : Ottoman Turkish
Gıda, besin. (Bak: Gıda)
GIŞA : Ottoman Turkish
Örtü, perde. * Zar. Deri. Kabuk. * Üst tabaka. * Zarf. Mahfaza
GIŞA-YI TABLÎ : Ottoman Turkish
Tıb: Kulak zarı
GIŞAVET : Ottoman Turkish
Göz kararmak. * Körlük yapan perde. Kabuk. * Baş örtüsü
GIŞAŞ : Ottoman Turkish
Az, kalil. * Evmek, acele
GIŞYAN : Ottoman Turkish
Bürünmek, örtünmek. * Cimâdan kinâye olur
GIŞÂVET : Ottoman Turkish
göz perdesi
GIŞŞ : Ottoman Turkish
Hıyânet etmek, hâinlik yapmak. * Yaramaz olmak. * Saf olmayıp karışık olmak
HA : Ottoman Turkish
"harfinin ismidir. Ebcede göre beş sayısına delâlet eden ( ) harfi, mehmusedendir. Bazan başka harfe yâni ""yâ"" veya ""hemze"" veya ""elif""e kalbolur. Bir kelimenin evveline ve âhirine ilâve edilebilir. Arabçada beş vecih üzere müstameldir:
Zamir olarak, nasb ve cerr yerlerinde kullanılır.
Gaib harfi olur. Mücerret gaib mânasına gelir: ( Ebûhu: Onun babası) kelimesinde olduğu gibi.
Sekte ""Hâ""sıdır. Kelimenin sonunda olan harekeyi veya harfi beyan için diğerine eklenir. ( Mâ-hiye) ve ( Hâ-hünâ) da olduğu gibi.
Soru hemzesinden değişmiş olan ""hâ"" dır.
Müennes işareti olan ""hâ"" dır."
HA(Y) : Ottoman Turkish
f. Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeker-hâ
Şeker çiğneyen. * Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen
HAB : Ottoman Turkish
f. Uyku. Rü'yâ
HAB (HÂBE) : Ottoman Turkish
Günah. Suç
HAB' : Ottoman Turkish
Gizli, saklı, hafi. * Gizlemek, örtmek, setretmek
HAB-ALUD : Ottoman Turkish
Uykulu. Uyku karışık
HAB-DİDE : Ottoman Turkish
"f. ""Rüya görmüş."" Büluğa ermiş genç."
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani