Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
HALELDÂR : Ottoman Turkish

f. Bozma. Bozulma. Bozulmuş

HALELDÂR : Ottoman Turkish

ozulmuş, zarar görmüş

HALELPEZÎR : Ottoman Turkish

f. Bozulan, Halel bulan. Eksik. Fesad kabul eden. Bozuk

HALEM : Ottoman Turkish

Helâk olmak. * Dibâgat yaparken derinin kurtlanması

HALEMAT : Ottoman Turkish

(Halme. C.) Meme uçları, meme başları

HALEME : Ottoman Turkish

(C.: Halem-Halemât) Meme başı. * Büyük kene. * Bir ot cinsi

HALEN : Ottoman Turkish

şu anda, henüz, şimdiki hâlde

HALENBUS : Ottoman Turkish

Serçe renginde, ondan küçük bir kuş

HALENC : Ottoman Turkish

(C.: Halânic) Ağaç, şecer

HALESA : Ottoman Turkish

(Hâlis. C.) Hâlis, sâfi

HALEVAR : Ottoman Turkish

f. Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan

HALEVAT : Ottoman Turkish

(Halâ. C.) Halvetler, boşluklar. * Yalnız bulunulacak yerler

HALEZON : Ottoman Turkish

Sümüklü böcek kabuğu. Kabuklu sümüklü böcek

HALF : Ottoman Turkish

Ardı. Arka. Kendinden sonra gelen. Arka taraf

HALF : Ottoman Turkish

arka

HALF(E) : Ottoman Turkish

Yemin etmek. Andiçmek. Kasem etmek

HALF-I İMÂM : Ottoman Turkish

İmâmın ardı, arkası

HALFE : Ottoman Turkish

Andiçme, yemin etme

HALFÎ : Ottoman Turkish

Arka, ard ile alâkalı olan

HALHAL : Ottoman Turkish

Eskiden kadınların süs için ayaklarının topuklariyle baldırları arasına yani ayak bileklerine taktıkları altundan veya gümüşten yapılmış halka. Ayak bileziği

HALHALE : Ottoman Turkish

Esneklik, elâstikiyet

HALİ : Ottoman Turkish

Tenhâ. Boş. Sahipsiz. Issız. İçinde bir şey olmama

HALİ' : Ottoman Turkish

Boşanmış erkek, zevcesini şer'an terketmiş adam. (Müennesi: Hâlia'dır.) * İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız. * Kovulmuş. * Soyulmuş

HALİB : Ottoman Turkish

Sütçü, süt satan kimse. * Sidik borusu

HALİC(E) : Ottoman Turkish

Hareket ettirme. Sarsma, oynatma