Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
HİSSİYAT : Ottoman Turkish

"Duygular. Hisler.(İnsanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin aşk gibi iki mertebesi var. Biri mecâzi, biri hakiki. Meselâ: Endişe-i istikbal hissi herkeste var; şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem rızk cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder. Hem mala ve câha karşı şiddetli bir hırs gösterir, bakar ki: Muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fâni mal ve âfetli şöhret ve tehlikeli ve riyâya medâr olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan, hakiki câh olan meratib-i maneviyeye ve derecat-ı kurbiyeye ve zâd-ı âhirete ve hakiki mal olan a'mâl-i sâlihaya teveccüh eder. Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikiye inkılâb eder.Hem meselâ: Şiddetli bir inad ile; ehemmiyetsiz, zâil, fâni umurlara karşı hissiyatını sarfeder. Bakar ki, bir dakika inada değmiyen bir şey'e, bir sene inad ediyor. Hem zararlı, zehirli bir şey'e inad namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için verilmemiş. Onu onlara sarfetmek, hikmet ve hakikata münâfidir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umur-u zâileye vermeyip, âli ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye sarfeder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakiki inada, yâni hakta şiddetli sebata inkılâb eder.İşte şu üç misal gibi, insanlar, insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve dünyanın hesabiyle istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarfetse, ahlâk-ı hamîdeye menşe,' hikmet ve hakikata muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur.İşte tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda te'sirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: ""Hased etme! Hırs gösterme! Adavet etme! İnad etme! Dünyayı sevme!"" Yâni, fıtratını değiştir gibi zahiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki
""Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz. ""Hem nasihat te'sir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.M.)"

HİSSİYAT-I HAFİYYE : Ottoman Turkish

Gizli hisler, duygular.(Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle, cemiyet ve komitecilik mâyesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş. Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor. R.N.)

HİSSİYAT-I MÜTEVARİSE : Ottoman Turkish

Geçmiş ecdaddan yeni nesle intikal edip gelen hisler. (Hürmet ve hayâ hisleri gibi)

HİSSİYAT-I ULVİYE : Ottoman Turkish

Yüksek hisler, ulvi duygular

HİSSİYET : Ottoman Turkish

Duygululuk, hissîlik

HİSSİYÂT : Ottoman Turkish

duygular

HİSSÎ : Ottoman Turkish

Duyguya ait, hisse müteallik. Ruhen ve kalben anlaşılan. Aklı muhakeme ile olmayıp his ile olan

HİSSÎ : Ottoman Turkish

hisle ilgili, hissedilen

HİSÂR : Ottoman Turkish

kale

HİSÎL : Ottoman Turkish

Dağ ağaçlarından bir cins. * Kısa boylu adam

HİTAB : Ottoman Turkish

Söz söyleme. Topluluğa veya birisine karşı konuşma. (Bak: Fasl-ı hitab)

HİTABE(T) : Ottoman Turkish

Cemaate, topluluğa veya birisine karşı söz söylemek. Güzel ve faideli söz konuşmakla halka dinletmek. Güzel söz söyleme san'atı. Hutbe okuma. Nutuk irâdetmek. * Man: Makbul ve zannî mukaddemelerden terekküb eden kıyas

HİTABEN : Ottoman Turkish

Birinin yüzüne söyleyerek, ona hitab ederek. Tevcih-i kelâm eyleyerek. Birine doğru hitab ederek

HİTABET BERATI : Ottoman Turkish

Eskiden vazifeli cami hatiblerine, hatibliğe tayin olduklarına dair verilen vesika. (Osmanlı İmparatorluğu zamanında yan zamanda halife olan padişahı temsil eden, cuma ve bayram hutbelerine çıkan bu hatiblere pek fazla ehemmiyet verilirdi. Hitabet beratı olmayan hatibler, cuma ve bayramlarda hutbe okuyamazlardı.)

HİTABİYYAT : Ottoman Turkish

Hitabolunarak söylenen sözler

HİTAFE : Ottoman Turkish

Çağırmak

HİTAM : Ottoman Turkish

Son, nihayet. * Bir şeye mühür basmak. Yazının veya istidanın sonunu mühürlemek

HİTAM : Ottoman Turkish

son

HİTAMPEZİR : Ottoman Turkish

f. Biten, hitâm bulun, sona eren, nihayet eren

HİTAMUHU MİSKÜN : Ottoman Turkish

Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi'nin
âyetinden bir kısımdır. Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir. dersin veya sohbetin sonunda okunması ile söze nihayet verilmesi gibi

HİTAN : Ottoman Turkish

Erkek çocuğun sünnet edilmesi. * Tenasül uzvunun sünnet yeri

HİTANET : Ottoman Turkish

Sünnetçilik

HİTAP : Ottoman Turkish

konuşma

HİTAR : Ottoman Turkish

Saçma söz, mânâsız kelâm

HİTL (HETL) : Ottoman Turkish

Yorgun deve. * Yağmurun aralıksız olarak yağması. * Sürekli olarak gözyaşı akmak