Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
HUN-ALUD(E) : Ottoman Turkish

f. Kana bulanmış

HUN-AŞAM : Ottoman Turkish

f. Kan içici, kan içen

HUN-İ CÂN : Ottoman Turkish

şarap

HUNABİS(E) : Ottoman Turkish

Arslan. * Zâlim ve kötü kimse

HUNAK : Ottoman Turkish

(C.: Havânik) Boğazda olan şiş

HUNAN : Ottoman Turkish

Kuşların boğazında olan bir hastalık

HUNAT'E : Ottoman Turkish

Kalın, yassı nesne

HUNAYİS : Ottoman Turkish

Çirkin

HUNBAHA : Ottoman Turkish

f. Kan bahası, diyet

HUNBAR : Ottoman Turkish

f. Kan yağdıran, kan yağdırıcı

HUNCUR : Ottoman Turkish

(C.: Hanâcir) Sütlü deve

HUNDURE : Ottoman Turkish

Göz bebeği

HUNEFA : Ottoman Turkish

(Hanîf. C.) Allahın birliğine inananlar. (Bak: Hanîf.)

HUNEFŞAN : Ottoman Turkish

f. Kan saçan, kan serpen

HUNEYN : Ottoman Turkish

Mekke-i Mükerremeye üç mil mesafede ve Mekke ile Taif arasında bir vâdinin adı

HUNEYN VAK'ASI : Ottoman Turkish

"Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur. Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birçok zatlar şehid olmuşlardır. (Bak: Uhud)(Eğer denilirse: Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem Habib-ü Rabb-il-Âlemin'dir. Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattır. Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir. Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla o bir avuç topraktan her küffârın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır. Ve daha bunun gibi bin mu'cizat sahibi olan bir Kumandan-ı Rabbâni, nasıl oluyor Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidayetinde mağlup oluyor?Elcevab: Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere mukteda ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, o nev-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve Hakim-i Zülkemâlin kavânin-i meşietine itaate alışsınlar ve desâtir-i hikmetine tevfik-i hareket etsinler. Eğer Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyesinde daima harikulâdelere ve mu'cizelere istinad etseydi, o vakit İmam-ı Mutlak ve Rehber-i Ekber olamazdı.İşte bu sır içindir ki, yalnız davasını tasdik ettirmek için arasıra indel-hâce, münkirlerin inkârını kırmak için mu'cizeler gösterirdi. Sair vakitlerde nasılki herkesten ziyade evâmir-i İlâhiyyeye itaat etmiştir. Öyle de: Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile te'sis edilen Âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi, ""Sipere giriniz!"" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamiyle hikmet-i İlâhiyye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübrâya müraat ve itaati göstersin. L.)"

HUNFEŞAN : Ottoman Turkish

f. Kan saçan, kan serpen

HUNHAH : Ottoman Turkish

f. İntikam alıcı, öç alıcı, kan isteyen

HUNHAR : Ottoman Turkish

f. Kan içici. Zâlim. Kan akıtan. Öldüren, öldürücü

HUNHARANE : Ottoman Turkish

f. Kan içercesine. Çok zâlimce. Öldürerek

HUNHÂR : Ottoman Turkish

kan dökücü

HUNİ : Ottoman Turkish

"yun. Dar ağızlı kaplara sıvı dökmeye yarayan; ve yukarı kısmı genişçe, aşağı kısmı dar olan âlet."

HUNKE : Ottoman Turkish

Tecrübe etmek, denemek, sınamak

HUNKÂR : Ottoman Turkish

f. (Bak: Hünkâr)

HUNNAK : Ottoman Turkish

Tıb: Boğaz hastalıkları